"Her şey yolunda!"
Yukarıdaki üç kelimelik cümle bir hissi anlatıyor.
"Her şey yolunda, iyiyiz!" diyoruz içimizden ve bütün hücrelerimize kadar ılık bir his yayılıyor.
Nereye gittiğimizi bilmiyoruz sadece gidiyoruz ama orasını kurcalamıyoruz. Buna takatimiz de yok, isteğimiz de.
Siz deyin "alışveriş çılgınlığı", ben diyeyim "alışveriş köleliği", tam bu noktada başlıyor işte!
Bir an "iyiyiz be!" diyor içimizdeki ses. "Üç beş parça alabildik yine!", yani hâlâ çark dönüyor!
Bir yığın sıkıntı, bitmez tükenmez dertler ve tonla berbat his arasında, uyduruktan da olsa bir "tazelenme" duygusu sanki!
O zaman bunu tekrar etmek gerek; bir daha, bir daha...
Her içimiz sıkıldığında (ki ne çok oluyor bu!) alışverişe çıkmaya başlıyoruz.
Gemi yavaş yavaş batıyor.
Kredi kartlarımızın asıl sahibi bankalar ellerini ovuşturuyor.
Fakat güvertedeyiz ve manzara güzel ya...
Karanlık sulara gömülünceye kadar tatlı bir sarhoşlukla olan biteni umursamıyoruz.
***
Dün "
Beyoğlu Alışveriş Merkezi" yazısını yazdıktan sonra aklıma takıldı.
Oturdum, internetten "
alışveriş çılgınlığı" üzerine son yıllarda yapılmış ne kadar
sosyal psikoloji araştırma ve makalesi bulabildiysem, önüme döküp şöyle bir göz attım.
Sonuç...
Bir on yıl öncesinden farklı bir durum yok! Alışverişin insanı "
eğlendiren" yanları ile alışverişin özellikle
aileleri perişan eden bir hastalığa dönüşmesi olgusu birbirine paralel bir hızla artıyor.
Şu da anlaşılıyor ki, alışverişin hazlarını küçümseyen veya alışverişe karşı bir tür "
perhiz" öneren püriten yaklaşımlar pek rağbet görmeyecek!
"
Kapitalist sistemin çarkları" yüzünden deyip konuyu kapatalım mı? Hayır!
Püf noktası şurası!
Alışveriş yapmanın insanlarda uyandırdığı "
yenilenme" hissini yaratacak başka kaynakları kurutmuşuz.
***
Muhabbetin insanı hakikaten tazelediği ortamlardan uzaklaşmışsak...
İçimizden "
her şey yolunda!" diyebilmek için gerçekten bir "
yol"umuz olması gerektiğini anlamıyorsak...
Geçim ve iş güç düzeninin
yöneticisi olmakla
kölesi olmak arasında büyük bir fark bulunduğunu unutmuşsak...
Popüler kültürün "
entel dantel" diyerek sürekli aşağıladığı
kültürel faaliyetlerden haz alma kapasitemiz sakatlanmışsa...
Ne yalan söylemeli...
Durumumuz zor!
Boşuna söyleyip durmuyorum: Günümüz insanının
zihni medya tarafından,
bedeni güvenlik sektörü tarafından,
cüzdanı da bankalar tarafından ele geçirildi.
Bir de buna "
özgürlük" diyoruz!