Lance Armstrong birkaç gün önce televizyonda Oprah'ın şovuna çıkıp "Yarıştığım dönemde çeşitli yasak maddeler kullandım" dediğinde şaşıran olmuş mudur? Sanmam.
Amerikan anti-doping ajansı USADA bu gerçeği zaten aylar önce açıklamıştı.
Bisiklet sporuna gönül verenlere gelince...
Onlar da yıllardır kendilerinden bile saklamaya çalışıp da beceremedikleri gerçeği artık açık açık dile getirebilirler: Sadece Armstrong değil, bisiklet sporunun neredeyse bütün efsane isimleri doping destekli şampiyonluklar yaşadılar, yaşıyorlar.
***
Armstrong'un yarışmalardan ömür boyu men cezası aldığı ağustosta bu konuyla ilgili yazımın başlığını hatırlıyorum: "
Spor bitti, ruhu falan yok, uyanın!"
Neden böyle yazmıştım?
Çünkü mesele Armstrong meselesi değil.
Armstrong temiz değil de, Jan Ullrich, Ivan Basso ve ötekiler temiz mi?
Hepsi çok ağır doping kuşkusu altında. Şimdiden aldıkları cezalar var.
Basso iki yıllık ceza aldığında "
yapmadım, sadece yapmayı düşündüm" demişti.
Gün gelir, o da bir tv şovuna çıkar ve "
yaptım" diye itiraf eder.
Hem sürekli sporcular "
utanıp" itiraf edecek değiller ya, acaba
Fransa Bisiklet Turu organizatörleri ve yıllardır bisiklet sporunu yönlendirenler hatalarını ve utançlarını ne zaman açıklayacaklar?
***
Mesele tek başına
doping meselesi de değil.
Çünkü öyle
ağır bir rekabet ortamı ve öylesine
arsız bir başarı anlayışı var ki...
Armstrong'un tv'de dediği gibi "
bu doping kültürünü ben icat etmedim, siz o şampiyonluklar nasıl gelebilirdi, sanıyorsunuz?"
Rahmetli
Metin Kurt kitlelerin nerede yanıldığını şu sözüyle net biçimde ortaya koymuştu: "
Sporu masum bir toplumsal olay sanıyoruz. Masum olan oyundur, spor değil!"
Günümüzün meselesi de odur: Oyun dediğimiz şeyin artık sporun içinden tümüyle kovulmuş olmasıdır.