Şımarık umutla mızmız umutsuzluk aynı kaynaktan doğar: İkisi de "şimdiki zaman" karşısındaki körlüğümüzün çocuklarıdır.
***
"Sosyal sorumluluk projesi" lafını işittiğimde irkilmeye başladım. Bazen bakıyorum da, plansız, projesiz sosyal sorumluluk öyle güzel bir şey ki!
***
Hepinizi uyarmak isterim... Mimari tasarımı göz alıcı, dekorasyonu eksiksiz bir evde oturmak tehlikeli bir seçimdir. Çünkü öyle bir evde kendimizle baş başa kaldığımızda bir yuvanın sıcaklığıyla tasarımın soğukluğu arasındaki fark bir tokat gibi yüzümüze çarpar!
***
Evime geldiğimde rahatlarım. Hedefine varmış, bütün işlerini tamamlamış, zamanı bir süreliğine durdurmayı başarmış biri gibiyimdir. Fakat çok geçmeden koyu bir hayal kırıklığı sarar içimi! Zihnimde kederli bir ses mırıldanmaya başlar: "Bu dünyada evim yok benim!" İşte o anda sehpanın üzerinde duran televizyonun uzaktan kumandası imdadıma yetişir. Ah o lanet olası uyuşturucu, o karşı konulması güç baştan çıkartıcılıktaki oyuncak!
***
Bir ev hali... Baba, anne ve iki çocuk salonda oturmuş konuşuyorlar. Fakat o sırada birbirlerinin gözlerinden geçen bulutları, dudaklarının kıyısına yerleşen örtük anlamları algılayamıyorlar. Çünkü birbirlerine bakmıyorlar; hepsinin yüzü tek bir noktaya dönük: TV ekranına.
***
Televizyon modern evlerimizin merkezi olmakla kalmıyor, hayatı algılama ve tartma biçimlerimizin de merkezinde yer alıyor... John Cheever'ın "A Vision Of The World" adlı öyküsünü bilir misiniz? Kadın dönüp kocasına "içimde kötü bir his var" der. Kocası zorlayınca anlatır kadın: "Televizyondaki aile dizilerinden bir karaktermişim gibi geliyor bana! Hoşum, hoş bir ailem var, mizah duygum yerli yerinde... Ama içimde bir ses sürekli şunu söylüyor: Dikkat! Biri her an düğmeye basıp televizyonu kapatabilir!"
***
Her seferinde ilk kez görüyormuşum gibi kalbimi çarptıran manzara: Boğaziçi Köprüsü'nden Sarayburnu, Haliç ve Marmara açıklarının görünüşü... Hele güneş batmaktaysa ve şehrin üzeri top top bulut kümeleriyle kaplıysa... Birden frene basıp durmaktan zor alıkoyuyorum kendimi!
***
Castoriadis'in şu sözünü hep akılda tutmalı: "Adil yasaların varlığı bir toplumda adaletin tesis edilmesine yetmez. Bunun için o toplumda adalet fikrinin sürekli tartışmaya açık tutulması gerekir."
***
O muhteşem müziklerin bestecisi Eleni Karaindrou "kiraz ağacı olmak isterdim" demiş. Ben de hep bir limon ağacı olmak istemişimdir!
***
Kendisinden çok adını sevdiğim renkler var: Başak sarısı, bal köpüğü, mor, kahverengi.
(NOT: Eski notlarımı ara ara gözden geçirip yeniden yazmak gerektiğine inanıyorum. Yukarıdakilerden bazıları 2007 sonbaharında Vatan gazetesinde yayımlanmışlardı.)