Pek anlamlı ama anlatıla anlatıla, parlatıla parlatıla artık iç baymaya başlayan öyküyü biliyorsunuzdur.
Denizyıldızlarının öyküsünü...
Hani bir sabah okyanus kıyısında dolaşmaya çıkan adam kıyının orada dans eder gibi hareketler yapan bir genç görür.
Yanına gidince bakar ki...
Delikanlı topladığı denizyıldızlarını birer birer denize fırlatmaktadır.
"Bunu neden yapıyorsun?" diye sorunca adam...
"Yapmazsam, birazdan deniz iyice çekildiğinde ölecekler" karşılığını alır.
Güler adam ve der ki; "İyi de, kilometrelerce uzunluktaki bir sahilde bunlardan binlerce var, ayrıca aynı görüntü yarın da tekrarlanacak. Senin yaptığınla ne fark eder ki?"
Delikanlı yüzündeki nazik ifadeyi hiç bozmadan bir denizyıldızını daha fırlatır denize ve adama dönüp "Evet ama" der; "şimdi bu denizyıldızı için çok şey fark etti!"
***
Haklıdır delikanlı!
Her seferinde o denizyıldızı ve onun gibi yeniden denize (hayata) kavuşan ötekiler için fark eder gerçekten.
Ama adam da haklıdır!
Binlerce "
öteki" için fark etmez çünkü!
Hatta bugün denize geri fırlatılan denizyıldızlarının ertesi gün yine kıyıya vurmayacağını kimse iddia edemez.
Böyle güzel öykülerin problemi nerede, farkındasınız değil mi?
Tek tek insanların yardımına koşmamızın, onlara hayat vermemizin eşsiz anlamını ve değerini vurgulayacağım derken, bizi
"ötekiler"in, kalabalıkların, toplumların kaderini düşünmek ve umursamaktan koparıyor bu öyküler.
Çünkü insan karaya vurmuş bir denizyıldızı değildir.
Çünkü toplum, doğanın her sabah susuz kalıp kurumaya mahkum ettiği denizyıldızlarından değil, irade sahibi insanlardan oluşur.
Tek tek paçayı kurtarırız belki ama...
Hakkıyla "
kurtuluş" diyebileceğimiz her iyilik hali aslında
toplumsaldır!