Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

"Severek fakat az ye" diyeti!

Hz. İsa su üzerinde yürümüştü. Demek ki, bedeni bizim bildiğimiz anlamda ağır değildi! Şaka değil. Bu laflar bir zayıflama gurusuna ait. Gurunun lideri olduğu diyet ekolünün adı da pek havalı: "Ruhsal yolla kilo kaybı."
Günümüz insanı böyle işte! "Ruhsal" olanı kendine yol yaptığını sandığı noktada bile hem aklı hem de çıkarı bedeninde!
Hem insan ister istemez merak ediyor...
Acaba pek inançlı olduğunu sanan kişiler "ruhsallık"tan ve Hz. İsa'nın mucizelerinden ne anlıyorlar?
Şimdi diyeceksiniz ki, orası Amerika! Her popüler trend, her inanç, her insani ilgi şarlatanlarca suiistimal ediliyor.
O kadar rahat olmayın!
Nasıl "İslami Kişisel Gelişim" ve "Muhafazakâr Yaşam Koçluğu" gibi şeyler çıktıysa...
Üç vakte kadar, bizde de böyle spiritüel fakat gayet "yerli" örneklerle süslenmiş diyet yöntemlerinin lafı edilebilir!

***
Geçen günkü "Yiyeceklerimize dikkat edelim ama..." başlıklı yazımda da sözünü ettim. Diyet yöntemlerinin ve sağlıklı beslenme listelerinin çok temel bir problemi var.
Bu listeler ve yöntemler yiyeceklere ya sadece besin gözüyle bakıyorlar ya da sadece bir ilaç!
O yüzden de çoğu diyet ya bir kebapçıda ya da hekim muayenehanesinde sonlanıyor. Çünkü insan beslenmez, yemek yer! Bilmez misiniz ki, alelacele gazete kâğıdı üzerine açılan bolca ekmek ve azıcık helva sofralarında bile sadece mideyi değil, zihni de doyuran hazlar, paylaşımlar, anılar, hayaller vardır.
İlaç konusu da böyledir!
Bir insana aylar boyu ilaç içirirsin.
Ama eğer çok sevmiyorsa, sırf bilmem neye çok iyi geliyor diye, kimseye değil birkaç gün üst üste bile su teresi yediremezsin!
Yani bir yiyeceği ilaç gibi pazarlamak ve doğru beslenmeyi bir tür "yeşil reçete" gibi sunmak belki başlangıçta heyecan verici sonuçlar üretebilir ama "öz"ünde yanlıştır ve sonu hüsrandır.
***
Ben kendi adıma...
Yiyeceklerle aramızdaki "yaşam sevinci" ve "şükür duygusu" bağını hırpalayan; bir süre sonra yemeye içmeye ilişkin davranışlarımızı "uyuz"laştıran diyet yöntemlerine şiddetle karşıyım.
İnsan kendi içinde ille de bir kavga verecekse...
Bu kavga tek tek yiyeceklere değil, yemek yeme alışkanlıklarımıza karşı...
İştahımıza değil, doymak bilmezliğimize karşı...
Lezzete değil, lezzet fetişizmine karşı verilmelidir.
Severek fakat az yemek... Bundan daha iyi ve doğru, hatta özü bakımından "spiritüel" bir beslenme disiplini olabilir mi?

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA