Sabahın erken vaktiydi.
Perdeleri açsam, cılız da olsa güneş ışığıyla selamlaşacaktım.
Ama lambayı açtım!
Edip Cansever'in dizelerindeki gibiydi her şey.
"Sabahları yanan lambalar
Örter gündüzü bir yandan
Uysal, dikkatli bir göz gibi."
Sonra aynı o şiirdekine benzer duygular geçti içimden...
"Konuşsam uzun uzun
Nar ağaçlarından, kıştan"
Haydi içimde hükmünü sürdüren kış mevsimini bir yana bırakayım...
Peki şu dışarıdaki sonbahar güneşi neyin nesiydi? İlkbahar gelmekten vazgeçmiş, yaz yüzünü şöyle bir gösterip çekilmişti.
***
Günlerden hangi gündü? Cep telefonumdan bir daha kontrol ettim.
28 Mayıs'tı.
Bilgisayarımı açtım.
Baktım!
Sosyal medya (hani twitter, facebook ve benzeri âlemler)
26 Mayıs 1986'da aramızdan ayrılan Edip Cansever'i anıyordu.
Şaşırdım tabii.
Çünkü benim gibi hafızasında iki dize bile tutamayan bir adam tam da o gün uyanıp lambanın düğmesine dokunurken
Edip Cansever'in bir şiirini hatırlayıvermişti...
Eskilerin
"tevafuk" diyeceği, modernlerin telepatiden falan dem vuracakları bir durumdu bu!
Sevindim de...
Çünkü gün boyunca hiç ummadığım insanlar
Cansever'in en güzel dizelerini internette dolaşıma soktular.
Demek ki,
popüler kültürün has şairleri unutturduğu; şiir sevgisinin artık kaybolduğu iddiası doğru değildi.
***
Kalktım. Raftan
Edip Cansever kitaplarını indirdim.
Ve tabii önce çok sevdiğim
"Adını Funda Oteli Koy" şiirini okudum.
O son dizesini özellikle...
"Çünkü sevdikçe beni sen kendini tanıdın."
Sonra
"Bezik Oynayan Kadınlar" kitabına göz attım.
"Seniha'nın Günlüğü"nü okudum.
Hani
Seniha'nın sözünü ettiği
"sevgisizliği kalıcı bir gülümseme" haline getirenler aklıma düştü.
Sayıları nasıl da çoğalmıştı bugünlerde!
Sonra
Seniha'nın o incecik çığlığı yine içimde yankılandı...
"Sadece bir özlemim ben."
***
Düşündüm de...
1980'lerim dur durak bilmeden
Sezai Karakoç ve
Edip Cansever okuyarak geçmişti.
Birbirlerine hem çok yakın hem çok uzaktılar.
Bu iki usta şairin arasında kalmak, baş döndürücüydü!
Ah o dönemler...
Cansever'in yağmur sonrası saatlerine, akşam sefalarına
"söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum" deyişinin içimi yaktığı yıllar...
Bebek Kahve henüz sosyete mekânı olmamıştı.
Bebek-Taksim arasında troleybüs çalışıyordu ve onların kupkuru tahta koltuklarında yolculuk ederken çok mutluyduk!