Haydi gelin uzatmayıp itiraf edelim...
Gezilerin en güzel yanı dönüşte gezi anılarını tek tek geri çağırmaktır!
Tabii bana soracak olursanız, fotoğraflarla başım pek hoş değil.
Fotoğraf çekmekle uğraşırken, "yaşamak" ıskalanıyor sanki!
Zaten artık gezilerden bana arta kalan görüntülerden çok tatlar, kokular ve sesler oluyor. Onlar mutlu ediyor beni.
Mesela şimdi, şu an...
Gözlerimi kapatıp o sabahı hatırlıyorum.
Uyanınca ilk iş olarak penceremin Büyük Kanal'a bakan demir panjurlarını açtığım ve tekrar yatağa uzanıp sesleri dinlemeye koyulduğum o eşsiz sabahı...
Vaporetto'lar tam karşıdaki iskeleye vura çarpa yanaşıyorlar. Bir su taksisi geçiyor hızla. Onun ardından ağır ağır ve homurdanarak çöp mavnası...
Erkenci turistlerin valiz tıkırtıları, martıların çığlıkları...
Aşağıdaki kafenin önünde garsonlar tatlı tatlı laflıyorlar. Taze kahvenin mis kokusu odama kadar yükseliyor.
***
"Tatil" denen şey hep varmış gibi geliyor günümüz insanına. Sanıyoruz ki, insanlar hep şehirden şehre, ülkeden ülkeye geziyordu.
Oysa
"tatil, gezi, turizm" olguları yakın tarihte ortaya çıktılar.
Yolculuk ucu açık bir serüven veya hac olmaktan çıkıp planlı bir
"gezi" haline dönüşeli çok olmadı. Batı tarihinde topu topu 200 yıllık bir maziye sahip.
Ama bir kez ortaya çıktıktan sonraki dönüşüm pek hızlı olmuş.
Mesela
"gemide tatil" anlamında
ilk Akdeniz turu 1844 yılında düzenlenmiş. Ama altı yıl sonra bu turlar öyle patlamış ki, ne savaşlar ne salgın hastalıklar önünü alamamış.
Düşünün...
1861 Paris Turizm Fuarı'nı milyonlarca insan ziyaret etmiş.
***
Neyse, lafı dağıtmayayım.
Gezilerin asıl keyfinin
dönüşlerde saklı olduğundan söz etmiştim, değil mi?
Yani damakta akide şekeri eritir gibi başlayıp süren o
"hatırlama" seanslarından...
Belki çoğumuzun
"Japon" olması bu yüzdendir.
Hani neredeyse,
kendimizi değil fotoğraf makinelerimizi gezdiriyoruz ya!
Çünkü gerçek şu ki, turistliğin en iyisinin bile hafif
sersemce bir yanı var! Turist olmak biraz
"sömürülen" biraz
"sömüren" olmaktır ve hep yamuktur; eğretidir.
(Turizmden, turistlikten bir ara uzun uzun konuşmalıyız!)
İçimden hep sorarım...
Sonunda
eve dönmenin tatlı huzuru olmasaydı,
evden uzaklaşmanın huzursuzluğu hoş serüvenlere dönüşebilir miydi?
Tatlar, sesler, kokular, imgeler geriye kalacak olmasaydı...
"Valiz topla valiz boşalt"lar falan çekilir miydi hiç?