Shakthar'ın Roma'yı ezip geçtiği maçı izlediniz mi? İzlediyseniz, aklınızdan neler geçirdiğinizi tahmin edebiliyorum. Hep birlikte Lucescu'yu düşündük, değil mi?
Şimdi Ukrayna'da bir "dünya takımı"nı adım adım kuran hocanın bizdeyken değerini bilemeyenlerin zamanla Hagi'den medet umacak hale gelişleri ne acıklı!
Ya onunla Yüzüncü Yıl şampiyonluğunu kazananların ertesi yıl işler ters gittiğinde medya kurtlarının önünde hocayı yalnız bırakmasını unutabilir miyiz?
***
Asıl mesele bir hocadan ne istediğimiz gerçeğinde yatıyor.
Shakthar sürekli
Dinamo Kiev'in gölgesinde kalmış bir takımdı. Dinamo'yu geçmek büyük işti. Yine de başkan
Ahmedovdaha ilk yılında Lucescu'ya mesajını açık biçimde iletmişti: "
Bana ve takımıma Ukrayna dar geliyor."
Şimdi diyeceksiniz ki...
"Canım, Lucescu'ya şans da yardım etti! Geldiği yıl kupayı kaldırdı, bu da onun önünü açtı." E, bizdeki macerası çok mu farklıydı! Ama arkası çok farklı geldi.
***
Şunu bilmemiz gerekiyor...
Her yıl tonla parayı ezeli rakiplerini ezme hedefi için harcayan bir yönetim ve bu zokayı yutan taraftar kitlesi üst düzey hocalar için kaygan zemindir.
Mourinho gelse altı ay dayanamaz!
Neden mi?
Çünkü özünde "
kazanmak"la, "
başarmak" birbirinden farklı şeylerdir.
Bugün kazanan yarın kaybedebilir. Bugün kurulan yarın yıkılabilir.
Başarı ise bir
"inşaat" hamlesidir. İhtiyacı zaman, göstergesi futbol kalitesidir. Ölçüsü dünyaca belirlenir. Kupa zaten bunların ardından gelir!
***
Takıma tarihinde en iyi Şampiyonlar Ligi ve UEFA derecesini kazandıran hocayı "tercüman çocuk antrenman sahasında şut atıyordu" türünden bahanelerle gönderen...
Üst üste kazanılan şampiyonlukları ve UEFA Kupası'nı geleneğe dönüştürmesi gerekirken 2 yıl içinde bu başarıyı unutturabilen...
Parlak transferlerle kurulan
toplama takımlarla günü kurtarmaya çalışan yönetimlerle daha nereye kadar ilerleyebiliriz?
Durup durup aynı itiş kakışın, aynı huzursuz anaforların içine düşüyoruz.
Yazık harcanan onca paraya!
Ama asıl önemlisi harcanan onca futbolcuya, hocaya,
insana yazık!