Geçen nisan ayıydı...
Elimde kitabım, yanımda bilgisayarımla koltukta uyuyakaldığım yalnız gecelerimden biriydi.
Bir ara uyandım. Canım kahve çekti. Mutfağa gidip su ısıtıcının düğmesine bastım.
Orayı burayı karıştırdım. Belki bir iki kurabiye kalmıştır diye! Yok, kalmamış.
Tam o sırada İtalyan kanalına ayarlayıp açık unuttuğum televizyonda bir şarkı çalmaya başladı.
İçeri koştum.
1969 yılından kalma siyah beyaz görüntülerde Nada söylüyordu: Ma che freddo fa.
"Hayat çok soğuk, şefkatli bir okşayış yeterdi oysa" diyordu.
Koltuğa çöktüm, kalakaldım.
Çünkü bir anda yeni yetmelik çağıma ışınlanmıştım!
O çağımda fena halde içime kapanıktım ve sadece hayallerimde, çok uzaklarda, İtalya'da yaşayan bir kıza açıyordum içimi.
Okul önlüğünü andıran giysisi içinde üşüyen ve kollarıyla gövdesini sarıp ısınmaya çalışan kalın sesli, çelimsiz kıza; Nada'ya...
***
O gece yarısı bir kez daha anladım ki...
Zihnimizde derin izler bırakan şarkıların genel müzik tercihlerimizle,
"favorilerim" listeleriyle doğrudan bir ilgisi yok.
Bir şarkıyı beğenmekten, bir şarkıyı durmadan dinlemekten duyulan keyiften farklı bir şey bu...
Bu daha çok bir şarkıyla aramızdaki
mahrem bir ilişki!
Acaba 2010'dan bir şarkı bende böyle iz bırakmış olabilir mi?
Yoksa benim yaşıma gelmiş insanlar şarkılar karşısında
"kaşar"laşıyor mu?
İçimizdeki çocuksu etkilenmelere açık kapılar çoktan kapanmış mı oluyor?
Tam bilemiyorum.
***
Ama şu geçip giden yılda...
Beni böylesine içerden etkileyen bir şarkı olmuşsa eğer...
Herhalde
Hindi Zahra'nın
"Beautiful Tango"sudur!
Belki o gün, o an yüzünden...
Güzelyalı'dan geçiyorduk. Körfez gümüş rengi bir örtüyle kaplanmıştı. Şehir çok güzeldi.
Ben uzun yoldan, o günün koşturmasından; yorgunduk. Ama kavuşmuştuk işte!
Bak, dedim, çok güzel bir şarkı çalacağım sana. Arabanın müzikçalarının düğmesine bastım.
"Güzel Tango" çalmaya başladı.
Yanımızdaki şeritte ilerleyen araçlardakiler bize baktıklarında zihnimizde olup biteni asla anlayamazlardı.
Oysa
dans ediyorduk!