Uygar hayat dedikleri nasıl bir şeydir? İtiraf ediyorum, bazen içimden bu soruyu şöyle cevaplarım: Yoksulun "yaşamasına", varlıklının "ölmesine" izin verilmeyen bir hayat tarzı!
Bilmiyorum...
Acının bitişini özlemle beklemiş, bütün sevdikleriyle vedalaşmış, uykuya yatar gibi ayrılığa hazırlanmış birini...
Artık her şeyden habersiz bir halde...
Kupkuru bir beden olarak hastane odasında, orasına burasına sokulmuş hortumlar ve tüpler yoluyla makinelere bağlanmış halde gördünüz mü hiç!
***
Hemen algılarsınız...
O sırada bilim, teknik, tıp pek heybetlidir!
Bütün bunların devreye girmesini sağlayan
finansal destek güçlüdür!
Fakat yatakta uzanan beden nasıl da bütün bunlardan uzak ve güçsüzdür!
İçiniz acır. Ortada
ciddi bir yanlışlık olduğu duygusuna kapılırsınız.
Çünkü
"hayat" çoktan çekip gitmiştir ama sanki ölüm hâlâ kapının dışında bekletilmektedir.
***
Geçen hafta boyunca
Ceyla Gölcüklü haberlerini okurken bu düşünce ve görüntü zihnimden çıkmadı.
Ama önce şunu söylemek zorundayım...
Medyamızı ciddi bir
"modern tıp" eğitiminden geçirmek gerek.
Yoksa bu tür haberlerde
doğruyu öğrenmek neredeyse imkânsız hale gelecek!
Gazeteler, internet siteleri, televizyonlar hem günler boyu
"Ceylan Gölcüklü'nün beyin ölümü gerçekleşti" deyip durdular hem de eski eşinin gelip onu
"uyandırmaya" çalıştığını yazdılar.
***
Oysa
"beyin ölümü" ile
"bitkisel hayat" aynı şey değil!
Beyin ölümü denilen olgu
"beyin sapı" denilen bölgenin geri dönülmez biçimde tüm fonksiyonlarını kaybetmesidir.
Kimse gelip o bedeni
"uyandıramaz!" Cihazlar yaşatmak için değil, bedendeki fonksiyonların sona ermesini geciktirmek için çalıştırılır.
"Bitkisel hayat"ta ise beyin sapı sağlamdır. Bu yüzden çok düşük de olsa
geri dönüş ihtimali hep açık kalır.
Tam bu noktada durup sormak gerek...
Organ nakli denilen hayat kurtarıcı işlem geliştirilmeseydi, günümüz tıbbı hastaların
"beyin ölümü"nü tarif edecek bir yola girer miydi? Hiç sanmam!
***
Yazımın başındaki meseleye dönecek olursam...
Doğru!
Tıptaki gelişmeler yüzümüzü güldürüyor.
Fakat hastalıklar da kapıyı kapattığımızda bacadan girmeye devam ediyor.
O halde izin verin...
Ara sıra benim gibi
"iç karartıcı" yazarlar da çıkıp sorgulasınlar...
Sağlıklı yaşamak nasıl bir haksa, insanca ölebilmek de bir hak değil midir?
Eğer öyleyse, açık söylüyorum...
Modern tıbbın yoğun bakım odalarında yarattığı
"araf"ta insani bir sorun var!