Yavuz Turgul yanlış yapıyormuş...
Av Mevsimi'nde de açıkça ortaya çıkmış bu!
Neden? Çünkü Turgul "Eşkıya'dan beri kendini tekrar ediyor"muş...
Popüler kültür alanında böyle bir eleştiri modeli üretildi ve bakıyorum da, pek revaçta!
Bir başka açıdan bakıldığında tutarlılık ve kişiliklilik sayılacak birçok şey bu ölçüte göre bir "hata" olup çıkıyor.
Ressamların, yazarların, müzisyenlerin, sinemacıların yeni "iş"lerine "kendilerini tekrar ettikleri" gerekçesiyle dudak bükülüyor.
***
Kabul edelim ki...
Tüketim çılgınlığı sadece nesnelere yönelik değil. İmajlar, fikirler, ilgiler de hızla yalanıp yutuluyor.
Durmak istemiyor günümüz insanı!
Bir an bile dursa, canı sıkılıyor!
Sormayı seviyor; merakının gıdıklanmasını hoş buluyor ama sorgulamaktan bucak bucak kaçıyor. Bir konunun üzerinde etraflıca durulmasını istemiyor!
Öyle yapmak, günümüz popüler kültür ölçütlerine göre
"tekrara düşmek" demek!
Düşüyorsun ve düştüğün yerden kalkamıyorsun sanki!
***
Yavuz Turgul sinemasına dönelim...
Turgul komedi çekti, melodram çekti, polisiye çekti... Yani tür tekrarı yapmadı, sinematografisini tek bir türün içine sıkıştırmadı.
Peki o halde mesele nerede?
Şener Şen'e biçilen yarı şaka, yarı ciddi "akil adam" rollerinde mi?
Ya da
"her filimde bir şarkının bütün hikâyeyi peşine takıp sürüklemesi"nde mi?
İyi de, bunlar bizim toplumumuzun
"damar" ları değil mi?
Farklı hikâyelerde hep aynı yarayı kanatmak...
Bir sanatçıyı derinlemesine
"kendisi" yapan başka bir yöntem var mıdır? Yoktur!
***
Büyük ressamlara bakın...
Kendilerini bulduktan sonra ölünceye kadar tekniklerini, bakışlarını ve hatta konularını tekrar etmişlerdir.
Sürekli üslup ve içerik değiştirenler (sanılanın aksine)
"güdük"tür.
"Kendini tekrar etmek" değildir kötü olan!
Tersine...
İnsan
"iç"ini ancak bir tespih gibi
kendini çekerek
"doldurabilir!"
Varlık, tekrardır!
Kötü olan...
Tekrar edecek bir
"kendi"nin bile olmayışıdır!
Elinde ovuşturup durduğun tek bir çekirdek tanesinden
tespih çıkar mı hiç!