Sahanda veya haşlanmış yumurta, isteyene menemen, tereyağı, zeytinyağı, bal kaymak ikilisi, envai çeşit zeytin ve peynir, minik pideler, taze yeşillikler, sahanda sucuk, ızgara hellim peyniri, börek, kayısı reçeli, kızılcık marmeladı, taze bol tahıllı ekmek ve sıcak lavaş...
"Köy Kahvaltısı" ymış!
Tabelada ve mönüde öyle yazıyor.
Yahu nerede görülmüş böyle köy!
Ağa sofrasında bile olmayan bu yöre, adet ve hakikat tanımaz zenginlik nerede görülmüş!
Hani çorba nerede? Tandır ekmeği, turşu, kavurma, kuru katık nerede? Ya küf kokusu bütün evi saran peynirler?..
***
Türkiye hızla şehirleşiyor.
1980 sonrası şehirleşme hızı, önceki yılların yaklaşık 3 katı. Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2009 yılı verilerine göre
köy ve beldelerde yaşayanların genel nüfusa oranı yüzde 25'in altına indi.
Fakat şehirler, yol boyları ve tatil yörelerindeki
"köy kahvaltısı" tabelaları arttıkça artıyor.
Şehirleşen Türkiye
yok olan köylülüğün yerine egzotik ve gerçekle ilgisi pek zayıf bir köy imgesi yerleştiriyor.
Aslına bakarsanız...
Şehirlilere
"yutturulan" gerçekle ilgisiz bir köy imgesi hep vardı! Çocukluk yıllarımda okul duvarlarındaki resimleri, okuma kitaplarında anlatılanları hatırlıyorum.
Oralardaki
"resmi" köy tasviri şöyleydi.
Şırıl şırıl akan derelerin üzerinden geçen taş köprüler, bakımlı bahçeler, çatısı İsviçre dağ evleri gibi çatılmış düzgün evler...
***
Dün gazetede otururken posta kutuma şöyle bir ilan metni düştü.
"Deniz kıyısında zengin köy kahvaltısı... Hafta sonları için rezervasyon tavsiye edilir."
Elimde olmadan gülümsedim.
Tümüyle
şehirli bir kahvaltı bu!
Çünkü şehirlilerin midesi doysa gözü doymaz! Gözü doysa, zihni doymaz, bir de yanında
"hikâye" ister.
Zaten
köylülük gitgide bir şehirli hikâyesi olmakta...
Geçen yıl...
Bir arkadaşım
"memlekete nineme ziyarete gideceğim" demişti de, ötekiler imrenmişti; "ah ne güzel kahvaltılar yaparsın" diye!
Sanki arkadaşım köyüne gitmiyor da,
İstanbul Boğazı kıyısında veya
İzmir Güzelbahçe'de pazar gezintisine çıkıyormuş gibi!