Dün kaldığımız yerden devam edelim.
Hani gerçek bir "açlığa" dayanmayan fakat bir türlü önü alınamayan günümüze has "açgözlülük"ten söz ediyorduk...
Bir Amerikan üniversitesinin ekonomi bölümünde hoca öğrencilerine soruyor...
On yıl sonra ne kadar para kazanmayı umuyorsunuz?
Bir öğrenci hemen kalkıp ABD ortalamasının on bin dolar kadar üzerine çıkıyor.
Sınıfta gülüşmeler başlıyor. Hoca şaka yollu meraklanıyor: Ne oldu çok mu yüksek geldi?
"İnsan o parayla yaşayamaz" diyor öteki öğrenciler.
Hoca soruyor:
Bu parayı nasıl kazanacaksın peki?
"Bir fikrim yok ama kazanırım" diye cevaplıyor öğrenci, gayet güvenli biçimde.
Bir başkası yılda yüz elli bin dolardan fazla kazanacağını iddia ediyor.
Sınıf bağırış çağırış içinde alkışlıyor onu...
***
Sonunda hoca
"herkes bir kâğıda ilerde ne kadar kazanmayı beklediğini yazsın!"
Sonra topluyor kâğıtları ve okuyor.
Sonuç...
Hemen her öğrenci ülke ortalamasının üç dört katı üzerinde para kazanacağına inanıyor.
Bunun üzerine hoca pek çok mali müşavirin, yöneticinin veya avukatın bu paraların altında gelire sahip olduklarını anlatınca öğrencilerdeki "bilmiş hal" yerini şaşkınlığa bırakıyor.
Derken anlaşılıyor ki, bu
abartılı fakat çok naif beklentiler aslında ölçüsüzce harcama arzusuyla doğrudan bağlantılı..
Kızlar
"çok şık giyinmekten", erkekler
"spor arabalar"dan dem vuruyor sürekli.
***
Tabii anlattıklarım
bizim üniversite öğrencilerinde rastlanan aşırı umutsuz ve kırgınlık dolu tabloya benzemiyor. Bizde bu beklentiler daha çok öğrencilerin anne babalarında görülüyor, malum!
Fakat
popüler kültürümüz açısından bakılırsa tablo çok tanıdık!
Ve bütün dünyayı saran "
hep daha fazlasını iste" anlayışının genç dimağları nasıl etkilediği hakkında ciddi bir fikir veriyor.
O üniversite hocası kim mi?
Yine dünkü yazımda sözünü ettiğim
(sadece Adalet Tutkusu adlı kitabı Türkçe'ye çevrilen) etik felsefecisi
Robert C.Solomon...
"
Öğrencilerin tartışmasında beni asıl etkileyen şey" diyor Solomon; "
istedikleri muazzam meblağlardan çok, o parayı nasıl kazanacakları konusundaki bilgisizlikleri ve nasıl harcayacakları konusundaki fikirsizlikleriydi."
Söyleyin bana...
Böyle yetişen ve yaşayan
modern insanın hüsrana mahkûm olmaması mümkünmü?