Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Pazar notları: Başkasında kötülüğü sevmek!

Aşkı mümkün kılan, sözcüğün bütün anlamlarıyla "uzaklık" mı? Galiba!.. Yakınken güçlü bir şefkat, şiddetli bir şehvet var... Hatta çoğu zaman bunlar bile değil, yakınken geçerli olan birini tanıyıp alışmanın sımsıcak güvenliği! O kadar!

***

Kimsenin sevilmeye itirazı yok! Ama sevmeye gelince... Herkes kendini sevmeye çalışıyor.
***

Bir başkasını inat ve şiddetle sevenlere gelince, onların da ay gibi bir yüzleri karanlık! Ya ölesiye seviyorlar ya da öldüresiye!
***

Günümüz "âşıkları"nın duruşları opera sahnesini andırıyor. Tenor ve soprano aryalar vasıtasıyla birbirlerine aşklarını haykırıyorlar. Ama o sırada bile yüzleri birbirlerine değil, "seyirci"ye dönük... Roland Barthes bu durumu "aşkın müstehcen görüntüsü" olarak tanımlamıştı. Benim üzerinde durduğum nokta ise şu: Seyreden kalmadığında "aşk" da kalmıyor.
***

Son zamanlarda Joachim Fest'in kurgulayıp yönettiği çok ilginç bir Alman belgeselinin dvd'sini tekrar tekrar izliyorum. Adı: "Hitler, A Career." 2007 yapımı bu çalışmanın bütün malzemesi Nazi Partisi dokümanları... Hitler'in iktidara yürüyüşünü o dönem boyunca parti toplantılarında, sokaklarda, meydanlarda, kafelerde, evlerde çekilen filmlerden adım adım seyrediyorum. Başrolde kim var peki? Naziler diyeceksiniz, değil mi? SA'lar, şunlar bunlar... Hayır! Başrolde kadınlar var. Sokaktaki, mutfaktaki, çarşıda pazardaki sıradan kadınlar; anneler, kız kardeşler, eşler... İktidara gelen Nazilerin Berlin'de hâlâ ağır muhalefetle karşılandıkları dönemde, Berlinli kadınlar Hitler'den yana tavır koyuyor... Neden? Neden faşist putları yaratanlar erkekler ama o putlara mabette yer açan ve şehvetle tapınan kadınlar oluyor? 8 Mart'larda biraz bunu da tartışsak...
***

Parlak, çekici, baştan çıkartıcı kötüler ve mıymıntı, silik, beceriksiz iyiler! Amerikan sineması yıllardır bu karşıtlık modeli üzerine kurulu filmler üretiyor. Artık televizyon dizileri de böyle... Kötülük o kadar parıltılı ki, iyiliğin "ışığı"na inanamaz hale geldik! Aklıma Haydar Ergülen'in dizeleri geliyor: "başkasında kötülüğü sevmekten/kendindeki iyiliği de sevemiyor."
***

Uzun yoldayım. Gökyüzü yağmur olup yere iniyor. İlerlemek imkânsız. Yağmur damlaları şiddetle yere çarpıp diz boyu yukarı sıçrıyor. Lastikler suya batıyor. Direksiyonu kontrol etmek zor. Sağa çekip duruyorum. Kontağı kapatıp tavana vuran yağmurun sesini dinliyorum. Doğanın öfkeyle sözcükleri art arda dizerek söyleniyor sanki... Beş dakika! Sadece beş dakika! Ardından tatlı bir güneş ışığı yayılıyor her yana! Kendimi kızgın babası tarafından affedilmiş bir çocuk gibi hissediyorum.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA