Yıllardır Sevgililer Günü'ne itiraz etmekten yoruldum. Yıllarca yazdım çizdim...
"Sevgililik ne evlilik, ne flört, ne sürgit bir beraberliktir. Sevgililik bir ilişki olduğu kadar kişiye özel bir ruh durumudur da... O halde, nasıl olur da kamusal bir kutlamaya sahne olabilir?" diye sordum.
Sevgililer Günü'nü kutlamanın perakende sektörünü ve ilişkilerdeki yalanları canlandırmaktan başka bir işe yaramadığından kuşkulandığımı anlattım.
Sevgililik ya her günü kutsar ve kutlar ya da her gün azar azar yok olur, dedim.
"Şimdi sevgili olduk, restoranları doldurduk" şamatasıyla dalgamı geçtiğim de oldu.
***
Epeydir işin bu yanlarına takılmıyorum. Vazgeçtim.
Sadece
14 Şubat yaklaştıkça her yanı dolduran kalp şekillerinin doğrudan
kalbin kendisini naylonlaştırdığını söylemek istiyorum.
İtirazım buna!
Haydi, kalp şeklinde bir mum güzeldir, diyelim. (Aşk da öyle içinden yana yana biter, değil mi?)
Ya da kalp şeklinde bir kutu! O da hoş. Anlamlı.
Ama söyleyin bana
her yanı kalplerle bezenmiş bir nevresim takımının içine girip yatmak nasıl bir duygudur?
Kalp şeklinde bir örtünün üzerine kalp şeklinde bir tabak koyup yemek veya...
Aşka meşke can mı verir bunlar?
Haydi canım! Ne ilgisi var!
Bunları yaparak o güzelim şekli, o çok anlamlı sembolik ilişkiyi bayağılık kültürüne esir etmemiz bir yana, estetik de yok!
***
İnsanlık tarihi boyunca
sembolik değeri, göndermeleri ve işaret ettiği anlamlar açısından
kalp hep çok özel ve derin bir yere sahip olmuştur.
Ama
Sevgililer Günü kültürü sanki bu derinliği ortadan kaldırmak üzere seferberlik ilanı gibi bir şey.
İslam'da kalp hikmetin yuvası,
ilahi hakikatin ikramıdır Hatta kalp sadece duyguların değil, kavrayış yetisinin de merkezidir. ("Onların kalpleri mühürlenmiştir, ondan dolayı kavrayıp anlayamazlar" ayetini hatırlayın.)
Yahudi ve Hıristiyan geleneğinde Tanrı buyruğunu
"insanların kalbine" yazmıştır.
Bütün vahiy dinlerinde
"gönül gözü" kalple simgelenir. Eski Ahid'de,
"ben uyurken, kalbim görür" denir.
Bütün buralardan gele gele üzeri pembe kalplerle dolu yastık kılıfına geldik!
Kafamızı dayadığımız gibi uykuya dalıyoruz ve hiçbir şey görmüyoruz!