Daha ilk sözcüğü işittiğimde... Ekran karşısında kalakalıyorum.
Tek yapabildiğim uzaktan kumandanın düğmesine basıp sesi biraz daha açmak...
Ve şu dizelere ürpererek kulak vermek oluyor.
"ben sana yanlış yerden edilmiş bir yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
yine de döneyim döneyim istedim.
...
döndüğüm döndüğüm ama döndüğüm
döndüğüm bu sema sensin, döndüğüm...
Sen benim kara ömrüme vuran, suyumu harelendiren sevincimdin."
***
Yutkunuyorum.
Birhan Keskin'in şiiri bu. O müthiş kitabı
Y'ol'daki şiirlerinden...
Ben ki, ne kadar heves etsem bir diziye doğru düzgün odaklanmayı pek beceremem.
Fakat aklıma esmiş işte; haftalar sonra
Ezel dizisine bir daha bakayım, demişim.
Bu dizeler karşılıyor beni! Çarpılıyorum.
Ezel (Kenan İmirzalıoğlu) ihanetin, nefretin ve aşkın kadınına;
Eyşan'ın (Cansu Dere) penceredeki gölgesine bakarak mırıldanıyor...
"titreme daha fazla kalbim!
bağışla kendini artık! onu da bırak gitsin!
O senin ezel gününden kaderin...
Sen onu nasılsa bin kere seveceksin."
***
İçimden
"hay yaşayasınız!" diye bağırıp...
Yerimden kalktığım gibi kitaplığıma koşuyorum.
Birhan Keskin'in epeydir sayfalarını karıştırmadığım kitaplarını bulup şiirlerini okumaya başlıyorum.
Gecem birdenbire kendi çapında bir edebiyat ayinine dönüşüyor ve bu bana çok iyi geliyor.
Bu yüzden işte, senaristlere parmak sallayıp "vayyy sizi gidiler... güzelim şiiri bir popüler dizinin gönül çalması için kurban ettiniz!" demeye kalkışmayacağım!
Çünkü biliyorum ki..
Tam o sahnede...
"Döndüğüm bu sema sensin, döndüğüm" dizeleri nasıl da doğru yerden acıtıyor içimizi!
Ve binlerce yıldır insanoğlunun
aşk dediğinin
"iyi vakit geçirmek" üzerine kurulu
beraberliklerden ne kadar farklı bir şey olduğunu zihnimize nakşediyor bir kez daha!
***
Ha!.. Yine de dizinin yapımcılarına bir sözüm var tabii.
Sözlerini dizinin diyalogları içine serpiştirdiğiniz
Ömer Hayyam'ı, Shakespeare'i, Oscar Wilde'ı ikide bir kaynak göstermek gülünç kaçabilir.
Fakat bu başka!
Bölüm biterken son jenerikte
Birhan Keskin'in adı geçse, iyi olmaz mıydı?