Hayatından ölçüsüz harcamaları çıkarıp basit yaşamaya karar veren bir arkadaşım...
"Sabah ilk iş, sokaktan geçen emeklilere bakıyorum" dedi geçen gün.
"Ellerinde hangi marketin torbasını taşıyorlarsa, o gün orada indirim var demektir, ben de oradan alışverişimi yapıyorum!"
Her köşe başına açılan indirim marketleri ve orta boylu marketlerden söz ediyordu.
Oturduğu yerde, üç sokak arasında beş market varmış.
"Kaç bakkal var peki?" diye sordum.
Bir tanecik kalmış...
"Sigarayı da bırakınca, pek uğramadım" diye bağladı sözünü arkadaşım.
***
Malum, siyaset ve ekonomi çevrelerinde yine
"kahraman bakkal süpermarkete karşı" tartışması başladı.
Dün
Engin de yazdı,
"mahalle bakkalı toplumsal barışın teminatıdır" türünden saçma klişeler yine havada uçuşuyor.
Oysa en çok bu parlak laflardan korkmalı!
Veresiye defterinin müşteride yarattığı ezikliği ve bakkala verdiği iktidarı hâlâ
"toplumsal barış" diye pazarlayanlar var ya...
Yarın öbür gün...
İşleri yolunda gider ve market zinciri kurup
"tüketicide özgür tercih kültürü oluşturan süpermarketler demokrasinin teminatıdır" demeye başlarlarsa, hiç şaşırmam!
***
Milliyet'te
Güngör Uras "bakkala yürüyerek, süpermarkete otomobille gidilir" diyordu dün.
Uras'a göre halkın çoğunluğunun cebindeki paranın küçüklüğü nedeniyle azar azar alışveriş yapma mecburiyeti de bakkalların avantajıydı.
Oysa
"mış" gibi yapmayıp gerçekten sokağa çıksa
Uras görecek ki, mesele başka!
Çünkü artık neredeyse her köşe başında
bir indirim marketi zincirinin şubesi var. Oralardan da azar azar alışveriş yapılıyor. (İlle de rakamsa istediğiniz... İndirim marketlerinden alışveriş eden aile sayısı 9 milyonu bulmuş bile!)
Ekonominin kaçınılmaz eğilimleriyle, sosyolojik yapının direnişini birbirine karıştırmamak gerek.
Süpermarketler çoğalmaya, bakkallar kapanmaya devam edecek.
Bu grafiğin yönünü değiştirmek imkânsız.
Yine de bakkallık kalacak! Mesleğini
"babadan kaldığı gibi" değil,
"baba gibi" yapan bakkallar belki de süpermarketlere nanik yapacak!
***
Yahu ben bunları yazmayacaktım ki!
Bakkala
az tuzlu, yağlı ve sert bir beyaz peynir kestirip sımsıcak ekmeği de kaptığımız gibi eve koşmanın benzersiz keyfini yazacaktım.
İşin doğrusu...
Çevresi sakin bir sitede oturuyorum. Veresiyem yok. Evdeysem gazeteleri internetten okuyorum. Hatta ekmeğimi de az daha yürüyüp çarşıdaki fırından almaya başladım. Yine de
bakkalım orada hep olsun, istiyorum. Aklıma estiğinde, komşuya uğrar gibi, bakkala uğrayayım.
İstiyorum da...
Bu işler
paşa gönül işi değil ki!