Öyle bir çağ ki bu...
En gözde, en el üstünde tutulan sevme biçimi "kendini sevmek!"
Bazı (ne demekse artık) "kanaat önderleri" güzel bir kulp bulmuşlar bu sevgi biçimine. Diyorlar ki, "kendini sevemeyen kimseyi sevemez!"
Eh, ilk bakışta yalan da değil hani!
Mızmız, eğreti, cılız bir ruh bir başkasına bağlanır, bir başkasına tutunur, bir başkasının yakasına, paçasına yapışır belki ama buna sevmek denilebilir mi? Denemez.
Fakat bu sözün doğrusu şöyle olmalı: Kendine değer vermeyen, kendini hor gören, kendisiyle çatışıp duran biri bir başkasını gerçekten sevemez!
***
Günümüzde
"kendini sevme" meselesi aldı yürüdü ki...
Tutabilene aşkolsun!
Flörtler, beraberlikler ve hatta adına aşk denen ve aslında sadece
"aşka benzer" ilişkiler bile
"ayna" işlevi görüyor...
Narsistik kahramanlarımız baksın da,
orada kendilerini görüp daha bir sevsin diye...
Bakıyorlar da... İlişkinin aynasında kendilerine hayran hayran bakıyorlar.
Dikkatimi çok çeken bir şeyi itiraf edeyim mi?
Bunu da en çok erkekler yapıyor.
Evet! Biz erkekler!
Yani sevgilisinin gözüne, o güzel bakışı değil de, kendi yansımasını görmek için bakan Narsisistler!
***
Sonunda
sevmek de sevdiğinin üzerinden saçını, başını, façanı düzeltip havanı atmak haline geliyor.
Dahası var...
Sevmek demek, artık bitmek tükenmek bilmeyen bir övülme arzusu.
Baş başa geçen her sohbeti esir alan ve
"ben, ben, ben" diye başlayan cümleler.
Peki
sevişmek nasıl bir şey?
Ya bir başkasını kullanarak kendinle sevişiliyor. (İki kişilik mastürbasyon!)
Ya da cinselliğin şiddeti o
"ayna"yı kırıp tuzla buz ediyor. Sonuç: Bir tür aydınlanma veya yıkım anı!
***
Kendini erkek için "başlı başına bir hediye" olarak düşünenleri bir yana bırakırsak...
Kadınlar çağın narsisizm (özsevercilik) çılgınlığına direniyorlar hâlâ.
Rüyalarında kendilerini değil, sevgililerini görüyorlar.
Bir kez sevince kendilerine dua etmeyi unutup, sevdikleri için yakarıyorlar.
Bir ilişki yola çıkmaksa eğer...
Nereye gittiğini bilmesen de...
Kendinden doğru gitmektir.
İşte tam o noktada...
Kadınlar cesaretle ileriye doğru... sevdiklerine doğru gidiyorlar.
Erkekler ise geriye doğru çekiliyor.
Kendi zevkleri, arzuları üzerinde inatçı ısrarlarına; kendi ailesine, kendi geçmişine doğru...
Tablo bu.