"Elli bin kez söyledim anne babalara... Çocuklarınıza fast food restoranlarında kızartma patates yedirmeyin, bu yanık yağlar kanserojendir diye ama aldıran kim!"
Ünlü kanser uzmanımız ekrandan böyle sesleniyordu!
Onu "dinlemeyen" anne babalara nasıl öfkeliydi, onlara nasıl sersem muamelesi çekiyordu!
Sistemin bizi ikna etmeye çalıştığı şey de bu değil mi zaten?
Dev besin endüstrisi bizi zehirlemek için elinden geleni yapabilir. Ama hastalığımızdan biz sorumluyuz!
Bize söylenen şu...
Ortalık o patatesi üretenler ve pişirip satanlarla dolabilir. Kızarmış patatesin kokusu, lezzeti ve baştan çıkartıcı reklamları sizi esir alabilir.
Ama göreviniz bu "nefs sınavı"ndan başarıyla çıkmaktır. Ayrıca zararlı ve yararlı besinlerin listesini ezbere bilmek ve çocuklarınızı da buna göre yetiştirmek zorundasınız.
Sonuçta bana öyle geliyor ki...
İçinden Tanrı ve adalet fikrinin çıkartıldığı bir "sağlık ilahiyatı" inşa ediliyor yavaş yavaş.
***
Peki modern insanın beslenme biçimlerini belirleyen kapitalist sistemi tartışan var mı? Yok!
O konu cıss!
Tüketiciler de ikiye ayrıldılar:
Paranoyaklar ve kayıtsızlar.
Bu işten ekmek çıkartanlara gelince, onlar hallerinden memnunlar!
Besin endüstrisi ve fast foodcular beslenme zevklerini değiştirmeye yanaşmayan keyifçilerden kazanıyor.
Organik besin üreticileri ve önleyici tıp sektörü ise sağlığına titizlenen kesimden kazanıyor.
Üstelik ara ara kamuoyunun kafası karıştırılıyor.
Daha çok yakınlarda
"kızartma patatesin çok güçlü antioksidanlar içerdiği ve kansere karşı koruyucu özellikte olduğu" haberi medyada yer almamış mıydı?
***
Ünlü kanser uzmanımızın
"vaazı"nda daha neler yoktu ki!
"Sadece organik meyve sularını alın" diyordu.
İyi de... Organik meyve suları endüstriyel meyve sularının üç dört katı kadar pahalı!
"Mezgit gibi dip balıklarını değil, çinekop, lüfer gibi yüzey balıklarını yiyin" diyordu.
Tamam da... Mezgit ucuz ve hep bulunuyor. Oysa lüfer pahalı bir mevsim balığı!
Şimdi soruyorum: Neden birbirimizi aldatıyoruz?
Gerçekten beslenme biçimlerimizle kanser arasında doğrudan bir ilişki varsa...
Bu aynı zamanda
ekonomik-sosyal-sınıfsal bir meseledir.
Yoksa şu "onu yeme kanser olursun", "bunu çok ye, kansere önlemdir" patırtısı gitgide
absürt bir güldürüye dönüşmek üzere...
Bilimsellik mi? Orası da ayrı tartışma konusu tabii!