Şehir kalabalığı yorar beni!
Metronun kolaylığını severim ama merdivenlerine koşuşturan kalabalık karşısında ne yapacağımı şaşırırım.
O çok sevdiğim İstiklal Caddesi'nin insanın üzerine üzerine gelen kalabalığından kaçıp yan sokaklara kendimi attığım çok olmuştur.
Geçenlerde fark ettim, aylar var ki Bebek semtine uğramıyorum! İçi boş fakat saldırgan bir şıklığın vitrini haline geldiği için mi? Evet!
Ama asıl rahatsız edici olan bu vitrindeki izdiham!
***
Peki içinde kendimi iyi hissettiğim, sevdiğim, hatta bana enerji veren kalabalık mekânlar, meydanlar, pasajlar yok mu? Var.
Mısır Çarşısı'nın öğle vakti mesela...
Bağdat Caddesi'nin akşam üzeri piyasası...
Kadıköy Çarşısı'nın rengârenk dünyası...
Ve Asmalımescit...
Dar geçitlerle kaplı, yolları çatallı
Asmalı'ya bayılıyorum.
Bazı geceler aklıma esiyor; o
"iğne atsan yere düşmez" kalabalığının içine dalıyor, amaçsızca dolaşıyorum.
***
Geçenlerde...
Eş dost
Asmalı'daydık!
Bu semt on yıl öncesine göre çok değişti.
Ama geçen on yıl içinde de değişim sürdü.
2004 yılında Sabah'ta şöyle bir başlık hatırlıyorum:
"Bohemlerin yeni adresi Asmalımescit!"
Çünkü sanatçılar ve İstanbul'da yaşayan yabancılar bu semte taşınmışlardı. Atölyeler, galeriler açılmıştı. Şimdi art arda açılan yeme içme yerleri yüzünden "bohemler" kaçmaya başladılar.
O akşam hıncahınç kalabalığın arasından geçmeye çalışırken baktım da...
İstanbul'un bütün güzel genç kadınları, bütün yakışıklı delikanlıları orada buluşmuşlardı sanki!
Eskiden buralardaki sokakların
melankolik bir kasveti vardı.
Oysa artık bütün semt
şehrin eğlence ve neşe santrali gibi!
***
Bu haller sürer mi? Yoksa bozulma çoktan başladı mı? Bilmiyorum.
İşletmeciler bile bu hızlı değişim ve yoğunlaşmaya akıl erdiremiyor.
Bir ara arkadaşım kulağıma eğilip
"birisi Başbakan'ı ve Baykal'ı buralara getirmeli! Siyasiler bir de böyle yerlerden bakmalılar dünyaya!" dedi.
Belki de haklıdır.
Öyle ya, geleceğin dünyası metropollerde şekilleniyor.
Ve iki odak sosyolojik bakımdan belirleyici oluyor.
Bir:
Nasıl ve nelere üzülüyoruz?
İki:
Nasıl ve nerelerde neşeleniyoruz?