Biliyorum, başlığa bakınca aklınızdan kimbilir neler geçmiştir! Ama sanmayın ki...
Akşamüstleri denizden içerilere doğru esen imbatın taşıdığı iyot kokusundan söz açacağım.
Sanmayın ki...
Şimdilerde her turistik sahil kasabasının çarşı pazarını süsleyen lavanta, kekik ve adaçayı tezgahlarından dem vuracağım.
Yok! Bu kez hoş kokular yok yazımda!
Sorun bana...
Geçen gün Ilıca'da duvarın üzerinden sarkan yaseminlerin kokusunu alabildim mi?
Hayır.
Çünkü gerçek şu ki...
O güzelim Ege kıyısı Ağustos ayı gelip çatınca foseptik kokuyor, dışkı kokuyor, çöp kokuyor!

***
Her yaz sezonuna umutla giriyorum; bu sefer değişir, diyorum.
Her yeni belediyeye, yeni seçilen her Belediye Başkanı'na umut bağlıyorum.
Olmuyor!
En azından turizm ve yazlıkçılar sayesinde iyiden iyiye gelişmiş yerlerde; milyon dolarlık villalarla donanmış, zengin sahil kasabalarında bu sorun çözülür, diyorum. Hayal! Hepsi hayal!
Gençliğimden bu yana hiçbir şey değişmedi.
Yerel yöneticilerin iddialarına bakarsak, modern kanalizasyon şebekesi ve atık sistemleri inşa edilen yerlerde bile Ağustos demek pis kokudan burnumuzun direğinin kırılması demek!
***
Bu yaz Ayvalık'a uğramadım. Sonbahar'da inşallah!
Ama Ayvalık'tan bana gelen şikayetlerin haddi hesabı yok!
Ege'nin incisi kasabanın kapalı körfezine açık açık kanalizasyon deşarjı yapmak cinayet değil de nedir, söyleyin!
Daha iki hafta önce Bodrum'un dış belediyelerine ait kimi yerlerde dolaşırken dikkatimi çekti. Abercrombie şortlu adamların, Prada mayolu hanımların burunları herhalde koku almıyor!
Alsa, orada duramaz, yan gelip yatamazlar!
Ağustos geldi ya, Çeşme Ilıca'nın kokusu da artık hiç hoş değil.
Alaçatı mı? Orada da bir türlü toplanmayan çöplerin çürük kokusu hakim.
Didim'den, Altınova'dan, Dikili'den gelen haberler de pek farklı değil.
Düşünüyorum da...
Sarılık geçirmeyenimiz kalmamış, koylarımız atık havuzuna dönüşmüş, en güzel yemeklerden sonra ishal ve ateşle yataklara düşer olmuşuz...
Hepsi hikaye!
Galiba biz bu kokuları ve bu kokulara neden olan ortamı gerçekten seviyoruz.