Bahçe kapısının hemen yanındaki cılız asma "yaş" aldı.
Serpildi, gelişti. Üzüm vermeye başlayıp sevindirdi bizi.
Geçen gün o asmanın altında birkaç kişi oturmuş sohbet ediyorduk.
Aramızdaki genç bir kadın, laf nasıl oraya geldiyse, "çok canım sıkılıyor" dedi; "yaşlanıyorum!"
"Nasıl yani?" havası takındık.
Çünkü henüz 25'indeydi.
Sözünü şöyle sürdürdü: "18 yaşındaki halimle kıyaslarsam içten içe bozulduğumu, çürüdüğümü hissediyorum... sanki çirkinleşiyorum!"
Söylediklerini alaycı bir tavırla geçiştirmek en kolay şeydi. Yapmadık.
İçimizden biri "sen daha çocuksun kızım" dedi ama o da sanki daha çok kendi "kocamışlığından" söz eder gibiydi. Oysa altı üstü 30'larının sonundaydı...
***
Biz insanlar doğanın zamanından ne kadar uzağız, değil mi?
O cılız asma her yaşında biraz daha gelişecek, dallanıp budaklanacak, güzelleşecek.
Ama bizler...
Hele şu modern zamanlarda...
Her yaşımızda biraz daha bozulduğumuza inanır olduk.
Her yaş, 20'lerimizde bile olsak, "
yaşlanmak" anlamına geliyor artık.
Nasıl da acımasız bir
dinçlik/dirilik/gençlik kültürü üretmişiz.
Belki "
gençlik ve dirilik" bile denmemeli buna!
Hayattan uzak ve sahte bir "
masumiyet" direnişi ve korku bu!
Modern insanın o baş belası korkusu; ölüm korkusu!
***
Dikkat ettiniz mi?
Halis Toprak ve genç karısını tartışırken aralarındaki aşkı veya aşksızlığı konuştuğumuzu sanıyoruz.
Asıl derdimiz
yaş konusu...
Zihnimizi delice kurcalayan şey o!
Brad Pitt şöyle yapmış böyle yapmış dedikodusu dünya magazin basınının en önemli konusu. Neden? Angelina Jolie ile evliliği yüzünden mi?
Yalan!
Bizi etkileyen 40'lı yaşlardaki aktörün hâlâ "
bebeksi" bir çekiciliğe sahip olmasındaki tuhaf gizem!
"Alacakaranlık" türü vampir filmlerinin gençler arasında büyük ilgi görmesi konuşuluyor.
Yorumlara bakarsanız...
Saklı erotizmmiş! Güç duygusunun etkisiymiş!
Hepsi palavra!
Hiç kuşkunuz olmasın ki, bu türden film ve romanlara ilginin asıl nedeni
yüz yıllardır yaşayan vampirin büyüleyici "
gençliği!"
Hani insan bazen düşünüyor: Ebedi gençlik ancak başkalarının "kanını içmek"le mi mümkün diye...
***
Feminist düşünür büyükanne
Luce Irigaray haklı belki de...
Önce "
manevi gelişme" denen şey itildi kakıldı; unutturulmaya çalışıldı.
Sonra
yaş almakla manevi gelişme arasındaki bağ koparıldı.
Geriye sadece "
yaşlanmak" kaldı.
Zaten ya güçlü veya güzelsin ya da ölüsün...
Sonunda şu noktaya geldik.
Zaman hızla gelip geçiyor.
Yaşlılar bu yüzden hep huzursuz, hep huysuz.
Gençler ise hem alabildiğine arsız hem içten içe korkak.