Odile ile tanışmamızın üzerinden onlarca yıl geçti.
Andre Maurois'nın romanı İklimler'den ve kahramanı Odile'den söz ediyorum.
Ergenlik günlerimin mutluluk pınarı Varlık Yayınları'ndan çıkmış küçücük bir kitaptı bu.
On beş yaşlarında olmalıyım o sıralarda. Odama kapanıp günlerimi romanla baş başa geçirmiştim.
Hatta ilk okuyuşumdan bir süre sonra darmadağınık odamda İklimler'i kaybettiğimi ve bir sabah küçük yatağımın ayakucunda bulunca nasıl sevindiğimi bugün gibi hatırlıyorum.
***
İklimler benim için her şeyden önce şu sözdür: "Kadınların zekâsı, kendilerini seven erkeklerden kalan tortulardan oluşur. Erkeklerin zevklerinde de, hayatlarından gelip geçmiş kadınların izleri vardır."
O yaşlarda tam olarak ne anlamıştım bu romandan? Onu pek bilemiyorum.
Romanın iki kadın kahramanı vardır.
Seven Isabelle ve sevilen Odile...
Bildiğim şu...
Odile'i unutamadım.
Öyledir ya hep!
Kalp işlerinin müşfik yanları olduğu kadar "hain gerçekleri" de vardır. Mesela sadıklara kayıtsız, hercailere âşık kalmamız gibi!..
***
Birkaç ay önce İklimler'in yeni baskısını gördüm...
Helikopter Yayınları'ndan çıkmıştı.
Heyecanlandım birden!
Sanki romanı bir daha okursam, Odile'le yıllar sonra buluşup görüşme imkânı bulacaktım.
Ah edebiyat, sen nelere kadirsin!
İklimler'i seyahat çantama attım. Benimle dolaştı durdu.
Ama anca geçen hafta kapağını açıp yeniden okuyabildim.
Tam da günümüzde ortalıkta ne çok Odile'in dolaştığını düşünmeye başladığım sırada...
Odile...
Sevinç için yaratılmış gibiydi. Mutsuz olduğunda ona bakıp kendinizi ağır bir suç işlemiş gibi hissediyordunuz.
Odile...
Yalancı değildi Odile... Ama anlatışındaki gevşeklik ve doğruları önemsemeyişi onu öyle gösteriyordu.
Odile...
Erkeğini çok sevdiğinden kim kuşkulanabilir?
Ama aynı zamanda can sıkıntısından nefret ediyordu ve erkekler tarafından sevilmenin baştan çıkartıcı heyecanına asla karşı koyamıyordu.
***
Son izlenimim şu...
İklimler şaşırtıcı biçimde tanıdık ve güncel bir anlatı. Hatta modern erkeğin trajik iç döküşü sayabiliriz bu romanı.
Evet! Konusu 20. yüzyılın başlarında geçiyor.
Evet! Romanın geçtiği çağda cep telefonu ve internet haberleşmesi diye bir şey yoktu.
Ama bana sorarsanız, Odile tam da günümüzün kadını...
Odile, İdil, Seçil ve diğerleri...
Ne çok benziyorlar birbirlerine!
Erkeklere "benden çok şey bekleme" diyen ama erkeklerden çok şey bekleyen...
Kendine karşı acımasızca doğrucu fakat başkalarına karşı neredeyse yalancı...
Hem parıl parıl bir âşık hem koyu karanlık...
O kadınlar...