Tadını çıkar!
Keyfine bak!
Tadına var!
Keyfin olsun!
Hep böyle söyleniyor.
Hayatı sevmenin, dünyayla kucaklaşmanın yolu sadece buradan geçiyormuş gibi bir hava var ortalıkta...
En gözde laf "keyif."
Bir işte keyif varsa, doğruymuş, iyiymiş, tamammış gibi; bize keyif vermeyen her şey yanlışmış gibi bir kanaat yerleşti hepimize.
Endişelerimiz de biraz bencilce biçimde tam o noktaya odaklanmaya başladı...
Bir hoşluğu, bir güzelliği yakalayan hemen kendi kendine şöyle söylenmeye başlıyor...
Aman tadımız bozulmasın!
Aman keyfimiz kaçmasın!
***
Kötü mü bu? Hayır!
Ama eksik!
Çok eksik ve eğreti!
Çünkü unuttuğumuz çok önemli, anlamlı ve derin bir başka şey var.
Sözgelimi...
Dün harika bir
dolunay vardı Ege kıyılarında...
Henüz hava tam kararmamışken kabuğu koyu sarıya çalan mis kokulu Girit limonu gibi yükseliverdi ay...
Sonra yükseldi, yükseldi. Rengi açıldı, parladı. Kasabaların sokak lambalarıyla yarıştı aydınlığı; zeytinliklerin kıraç toprağını ışıkla suladı sanki, deniz yaldızını döktü.
Birbirine durup durup gökyüzünü gösteren sevgililer; "aman kurt adamlara dikkat!" diyerek kıkırdaşan genç kızlar; dolunaya kadeh kaldıranlar gördüm.
Keyif tamamdı yani!
Ama değerini bilen var mıydı?
***
Her şeyin keyfini çıkartarak yaşamak istiyoruz.
Ama artık neredeyse hiçbir şeyin değerini bilmiyoruz.
Hele insanlarla ilişkimiz...
Çevremizdeki insanları sadece arzu ve keyif nesneleri olarak gösteren popüler kültür etkisi yok mu?
O daha da beter!
Birinin değerini bilmiyorsanız, onun hayatınızdaki yerinin değerini umursamıyorsanız...
Birlikte keyifli bir vakit geçirmişsiniz, neye yarar?
Ya köpük gibi uçar gider ya da haşin bir tüketim ilişkisine dönüşüverir.
Oysa bakıyorum da..
Kimse
"değerli bir dost" istemiyor, herkes
eğlenceli bir arkadaş peşinde!
***
Büyüklerin küçüklere "
hayatın keyfini çıkart" önerisinde bulunduğu ama "
hayatın değerini bil, değerini bil her şeyin" demediği bir dünya bu artık!
Oysa
tat kaçmasa bile eninde sonunda solar, söner.
Keyif zaten gelip geçicidir.
Onca keyif deneyiminden geriye keçiboynuzu kıvamında sevinç kalmasının nedeni de bu zaten.
Çünkü gerçek
sevinç ve şükür duygusu dünyaya bencil bir haz arayışı ve çıkarcılıkla değil,
müşfik bir değer bilirlikle gelişip ortaya çıkar.
Yani...
Aysız gecelerin karanlığını tanımayanların
dolunayın aydınlığını sevmelerinden ne çıkar ki!