Bakıyorum da, genç kadının gözlerinin içi gülüyor.
"Yeniden doğmuş gibiyim" diyerek coşkuyla anlatıyor.
Üniversiteyi bitirmiş. Yüksek lisans yapmış. Şanslıymış, bitirince hemen iş bulmuş.
Ama çalışırken sanki "hayat onu dışarı çağırıyormuş gibi hissediyormuş!"
Birkaç ay önce bir arkadaşı ona yurtdışından bir yüksek lisans bursu önermiş. Hiç ihtimal vermemiş ama olmuş.
Şimdi işi bırakmış, Eylül'de gideceği yüksek lisans programı için "yeni bir hayata başlamak" diyor, Sevinci ondan...
***
Yeni bir hayat!!
Gerçekten mi?
İyi de uzun tutulmuş öğrencilik aslında
hayatın kıyısında kalakalmak değil mi?
Soruyorum genç kadına: O dal çok zordur, haftalar boyu sabahlara kadar çalışmak zorundasın... buna hazır mısın?
Hazırım, diyor içinde hırs biriktiren bir neşeyle..
Bilimsel bir amacın ya da akademik kariyer hesabın var mı, diye soruyorum.
Hiç duraksamadan ve yapmacıksız bir dürüstlükle "
yoooo!" deyiveriyor.
Ve açıklıyor: "
Yeni yerler, yeni insanlar tanımak bana yeter, hem öğrenciliği seviyorum!
"
***
O an anlıyorum ki..
Artık ona Avrupa'da "yeni yerler" kalmadığını; artık insanların hemen her yerde "aynı" olduğunu, geçici tanışıklıkların "tanımak" olamayacağını anlatmanın âlemi yok!
Belli ki..
Genç kadın
ülkemizdeki pek çok genç gibi yeniden "ders çalışmaya" hazır, hatta sürekli öğrenci kalmaya razı..
Ama
hayat sınavına girmeye hazır değil, hatta bundan korkuyor.
***
Yüksek lisans ne işe yarar?
Ciddi akademik kaynaklar size tezli yüksek lisans çalışmasının "
bilimsel araştırma yapmayı öğrenmek"; tezsiz yüksek lisans çalışmasının ise "
mesleki konuda derin bilgi edinmek" amaçlı olduğunu söyleyecektir.
Benim son zamanlardaki gözlemlerime gelince...
Yüksek lisans denilen şey gençlerimizin
iş hayatının asla ana baba yuvasına benzemeyen ortamına katılma endişesini erteliyor. Evlenme ve benzeri baskılara karşı makul bir direnç noktası oluşturuyor.
Bu arada sorumluluklar ebeveynlerin üzerinde kalıyor.
Elbette etrafa hava da atılıyor.
Ve hoş hayaller de kuruluyor; yüksek lisanslı olunca iş bulmak kolaymış da... Falan da filan da...
***
Eh, yararlı tarafları da var tabii..
Mesela en tembel yüksek lisans öğrencisi bile, üniversitelerimizdeki lisans öğreniminin maalesef "
lise"den bir farkı olmadığını anlar. Bu sayede gerçek akademik bilgiyle tanışma fırsatı bulur.
Ancak asıl olan o "
kaçış"tır!
Sorunlarla boğuşmayı erteleyiş!
Peki neden?
Hiç sorduk mu?
Bu ülkede okuyan, zeki, bilgili gençleri yetişkin sorumluluklarıyla yüzleşmekten bu kadar korkutan şey ne?
Onlara kızmak çok kolay!
Fakat ya
iş hayatını, modern piyasanın rekabet ortamını, evlenip barklanma olayını bir tür "
cehennem" haline çevirmişsek?..
Kim kendi isteğiyle ve çarçabuk bu
cehenneme adım atmak ister?