Bu lafı duymayanımız yoktur elbette. Lakin merak edip 'Ne Dingo'su, ne ahırı, neresi burası?' diye soranımız pek olmamıştır sanırım. Ben de o meraksızlardan biriydim. Ta ki Ebru Yaşar anlatana kadar.
Malum Ebru kız Türk Sanat Müziği eserlerinden oluşan bir albüm çıkardı. Kibarlık edip imzalı albüm getireceği zaman ben Koç Müzesi'nde çekimdeydim. Geçer ayak oraya uğradı verdi hediyesini. O arada baktı ki ben atlı tramvayların önünde anonslar yapıyorum anlattı:
Hayret valla
'Abi biliyorsun babam eski Sakarya Emniyet Müdürü. Tarihe de meraklıdır. O bana anlatmıştı Dingo'nun Ahırı'nı. Şu çekimini yaptığın Atlı Tramvaylar normalde 2 atla çekilirken dimdik Şişhane yokuşunu çıkabilmek için Azapkapı'dan takviye atlar gelirmiş. Tramvay bu haliyle Taksim'e kadar gelir, burada koşumundan çıkartılan atlar, Taksim'de şimdi tramvay deposu olarak kullanılan bir ahırda bekletilirmiş. Burayı da o devirde Dingo adlı bir Rum vatandaş işletirmiş. Gün boyu atlar bazen girer bazen çıkar belli bir saati olmazmış. İşte meğer buradan mülhemmiş bu laf."