Eskiden "Seni gazeteye veririm haa" lafı ciddi bir tehditti.
İnsanlar çekinir, geri dururlardı.
Artık televizyona da versen para etmiyor.
Tam tersine, sırf televizyona "çıkmak" uğruna olmadık zırtapozluklar yapan var.
"Sosyal medya" adı verilen kenef çukurunda durum daha da vahim.
Türk gazetecisi artık kendi yarattığı bir hayal dünyasında yaşıyor ve birşeyleri yazınca kendini görevini yerine getirmiş sayıyor, rahatlıyor.
Bir işe yaramadığını görünce de üzülüyor.
İki kere "kadın cinayetlerine son" yazınca kadın cinayetlerinin biteceğini sanıyor.
"Bu kaçıncı?" yazınca etkili olacağını sanıyor, sanki barbarlar "Eh, çok olmuş, bari bugün kimseyi öldürmeyeyim" diyecekler!
"Doktorlara saldırmayın" diyorsun, saldırıyorlar.
"Uluorta kurban kesmeyin" diyorsun, kesiyorlar.
Hem de "kesinlikle yasaktır" pankartının altında.
Cezası 277 liraymış.
Onu da kurbanın fiyatına ekliyorlar.
Hani, bir zamanlar Berlin'de Reichstag önünde mangal yapanların, cezası olan 35 avroyu et fiyatına ekledikleri gibi...
"Burada kestik çünkü evimize yakın" diyen var.
Kendilerini ibadetlerini yerine getirmiş ve sevaba girmiş sayıyorlar.
Çocuklara da izlettiriyorlar...
***
Pamplona'da San Fermin yortusunda boğaların önünde koşuşturan İspanyollar'ın bile cesaret edemedikleri bir efelik: Üç kişi, beş kişiyi boğaya saldırıyor...***
Aşı olun diyorsun, olmuyorlar.***
Her bayram büyük bir ilgiyle izlerim: Bayram trafiği kurbanları...