Elli yıl kadar önce bir televizyon reklamı vardı... TRT'nin Anıtkabir'li, askerli, bayraklı kapanış törenini bile seyrettiğimiz, "lütfen televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız" yazısına bile bir süre mal gibi baktığımız günler...
Rahmetli Hulki Aktunç'un yazdığı bir Murat otomobil reklamıydı bu. Arabaya binen küçük bir çocuk "Murat" diyor, babası da seviniyordu: "Konuştu sevgilim, konuştu!"
Çok şükür Muharrem İnce de konuştu.
"Birşeyler söylemesi gerektiğini" nihayet anlamış.
İnce'nin ilk vaadi dış politikayla ilgili.
Cumhurbaşkanı olursa ilk yapacağı iş Esad'a haber göndermek olacakmış.
"Gel masaya oturalım" diyecekmiş ve ekleyecekmiş: "Şam'a büyükelçi atayacağım."
Peki bunlar ne konuşacaklar?
Herhalde Vahdettin'in kabrini isteyecek değil.
Süleyman Şah türbesini de gönderecek değil. O, Kılıçdaroğlu'nun "kalemi".. Anladığından değil, hükümete uyuzluk olsun diye.
"Şu Suriyeliler'i geri al" diyecek, Esad da çok sevinecek, öyle mi?
Ama adamlar geri dönmek istemiyorlar. Hani şöyle Le Monde gazetesinde bir köşe verseler ben de Fransa'dan dönmek istemeyebilirim. (Yabancı dil bilmeyen kompleksli Necati bu tür şakalarımızı ciddiye alıyor ve çok kıskanıyor.)
O kadar ki, her bayram yüz bin kadar Suriyeli "sığınmacı" ülkesine gidiyor, eşiyle dostuyla bayramlaşıp geri geliyor.
Muharrem İnce sınırı onların arkasından pat diye kapatıverirmiş, gidenler orada kalakalırlarmış...
Radikal çözüm!
Kılıçdaroğlu bunları davul zurnayla gönder ecekti, daha ince bir adam olan İnce herhalde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nı görevlendirir.
Mesela Afgan göçmenlerini de bir punduna getirip camide toplasak, kapıları kilitleyiversek...
Afganlar için de Taliban'la mı görüşecek? Hani caiz değildi?
Onlarla masaya değil mindere oturur herhalde.
***
HUKUK FETİŞİZMİ
Teksas'ta herifin biri barda kafayı çekmiş çekmiş arbede çıkarmış, dayağı da yemiş, sonra da "bana çok içirdiler de ondan kendimi kaybettim" diye barmeni ve barın sahibini mahkemeye vermiş, 5.5 milyon dolar tazminat kazanmış!
Ne güzel. Kedisini mikrodalga fırında kurulamaya kalkan bir bayan da hayvancık ölünce fırın üreticisi firmaya dava açmış ve paraları götürmüştü, gerekçesi, kullanma kılavuzunda "kedi kurutmakta kullanılmaz" yazmıyor!
Çakalın biri de akciğer kanseri olmuş, "paketin üstünde kanser yapar yazmıyor" diye mahkemeye gitmiş ve böylece çoluğuna çocuğuna milyonlarca dolar miras bırakmıştı...
Bunun üzerine sigara üreticileri uyandılar, şimdi paketlerin üstüne birbirinden iğrenç resimler koyuyorlar.
Bir ara Amerika'da erkekler yeni tanıştıkları bayanlarla yatağa girmeden önce kâğıt imzalatıyorlardı, "tamamen kendi rızamla ve hiçbir zorlamaya maruz kalmaksızın..."
Çünkü yan odaya bir arkadaşlarını yerleştiriyorlardı hanımlar, tam işin can alıcı noktasında "imdaat" diye bağırmaya başlıyorlardı, şahit de var, gelsin milyonlar...
Amerikalılar'ın insanlıktan çıkmalarına yol açan bu "hukuk fetişizmi" bir ara bizde de kök salar oldu. Bir "tazminat sektörü" gelişti.
"Ver bir vekaletname, ne koparırsak yarı yarıya kırışırız!"
Fakat sonra "dolandırıcılık sektörü" onu solladı geçti.
Banka hesabını PKK ele geçirdi, altınlarını getir!
Ne ilgisi varsa?
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz