Bir "grup" var Türkiye'de...
Bazı gazeteciler, şimdi Bilgi Üniversitesi'ne sığınmış ve orada kümelenmiş bazı hocalar...
Bunlar eskiden Marksist geçinirlerdi, içlerinde Troçkist de vardı, "Althusserci" de (o da ne yahu?)
Marjinal adamlardı. Tövbe, fotoğrafta kadın da vardı.
Sovyetler Birliği yıkılınca birdenbire havada kalan bu grup, çareyi İstanbul sermayesine yamanmakta buldu. (Velinimetleri kodese girince karalar bağladılar.)
Dolayısıyla "liberal takılmaları" gerekti.
Onları yaz mevsiminde zengin teknelerinin güvertesinde bulabilirsiniz.
Noel geceleri de Saint-Antoine Kilisesi'nde.
Erken giderseniz, Rejans Lokantası'nda limonlu votka içerken de yakalayabilirsiniz, ayinden önce.
İstanbul sermayesine popolarını yaslayıp "partileşmeyi" de denemişlerdi, fena halde hayal kırıklığına uğradılar.
Bazıları Fetullah'la iş tuttu.
Bir kulakları, bir gözleri dışarıdadır. Kimisi "daha ziyade" İngilizci'dir, kimisi Amerikancı, kimisi hatta Yunancı.
Dertleri, kendilerini Batı'ya beğendirmektir.
Çünkü beleş yurt dışı gezileri ve tatlı avantalar da onları bekler.
***
Tıpkı faşistler gibi onlar da Türkiye'nin mahvolduğunu, bittiğini, yandığını yıkıldığını varsayıyorlar ve Erdoğan'ın ve AK Parti'nin nasıl olup da iktidarda kalabildiğine pek şaşıyorlar... Anlam veremiyorlar... Öte yandan, faşistler gibi "halk ampul kafalı" safsatasına sığınacak kadar üçkağıtçı da değiller.***
Erken seçim de olsa zamanında seçim de olsa, Erdoğan'ın ve AK Parti'nin gene kazanacağını görmek onları çıldırtıyor.