İnsan yaşlanınca olgunlaşır derler, yalandır.
İnsan yaşlandıkça "tahammülsüz" hale geliyor.
Ne ki, bunu gizlemek erdemdir.
Sabırlı, tahammüllü, olgun adamı oynayacaksın. Tonton amca olacaksın.
Tıpkı, akıllı sanatçıların, komplekslerini, kıskançlıklarını, çekememezliklerini, hatta kötü kalplerini gizleyerek oynadıkları "alçakgönüllü gerçek sanatçı" kompozisyonunu herkese yutturdukları gibi...
Küfürlerini artık içinden edeceksin mesela.
Yaşlanmayı da bileceksin.
Yaşlanmak bir sanattır, iyi icra edeceksin.
Bunun için önce "bırakmayı" bilmek gerek.
"İşinin bittiği" noktayı idrak edeceksin, daha fazla zorlayıp gülünç olmayacaksın.
Köşene çekilmekten keyif almayı da öğrenmen gerekecek.
Bir ya da birkaç "hobi" de şart tabii, bir meşgalen yoksa yaşlılığın çok zor geçer.
Hatta o hobi senin için asıl işinden daha önemli hale gelecek ki mutluluk verebilsin...
Öbür türlü, "huysuz ihtiyar" olur çıkarsın.
Örneğin kendine politika dışında bir varoluş alanı yaratamadıysan, politikadan dışlanınca sudan çıkmış balığa dönersin.
Yaşama dürtüsünü elinden kaçırırsan da ölümün yaklaşır. Erken gidersin.
Rahmetli Turan Güneş böyle gitmişti. 1980 darbesiyle bir anda boşluğa düşünce yüreğine indi.
Oysa kendi köşesinde klarnet çalmakla oyalansaydı ve bununla mutlu olmayı bilseydi doksanlı yılları bulurdu...
Demirel, Çankaya'ya zıplayarak bıraktı.
Ecevit bırakamadı.
Örneğin Abdullah Gül de bırakmayı bilemeyenlerden.
Saltanat tatlı gelmişti demek ki.
***
Mustafa Sarıgül parti kuruyormuş. Kendine İstanbul il başkanı bile bulmuş.***
Bir tarihte bir ilçede deprem olmuş. Ahmet Vefik Paşa'ya telgraf çekmişler: "Kazamızda hareket hasıl olmuştur."