O da, tıpkı Aziz Nesin gibi, en iyi eserlerini ellili yıllarda vermiştir.
Sonrası bir tür vakit doldurmadır.
Bizim evde tutkuyla dinlenirdi. Radyodan tabii.
Hem klasikleri çok iyi "okur", hem de kendi besteleriyle (özellikle nihavent) gönülleri titretirdi.
"Beklenen Şarkı", "Manolya", "Bir Demet Yasemen", "Şimdi Uzaklardasın", "Kırık Plak", artık kendileri de klasik olmuş, her dinlediğimde beni alıp çocukluğuma, Adnan Menderes devrine götüren o nefis parçalar...
Fakat hep bir "ağlak" yanı vardı.
Bu özellik, Türkçe tangoların ağlamalı inlemeli karakteriyle de bütünleşiyor, halk olarak tekmil "mazoşist" yanımızın altını çiziyordu...
Ona edilen hakaretler de herhalde "sadist" yanımızı.
***
Elbette birçok kötü filmde de oynadı. Türk sinemasında iyi film yoktu ki bir ucundan katılsın...***
Ölüm haberini aldığımda, bundan tam yirmi dört yıl önce, bir yumruk geldi boğazıma tıkandı. Gözlerim doldu, dokunsalar ağlayacaktım.
Ondan bu kadar uzaklaşmış bir vatandaşı bile ölümüne ağlatmak büyük sanatçı olmayı gerektirir.
Büyük sanatçıydı.
O akşam televizyonda büyük bir sanatçıyı kaybettiğimizin altını çizdim, "cinsel tercihleri bizi ilgilendirmez" dedim.
Bir grup kadın köpürmüş, "vay sen Zeki Müren'e nasıl eşcinsel dersin" diye üstüme saldırdılar...
Değilmiş meğerse!
Dangalak olmasalardı onlara bugün Juliette Greco'yu anlatacaktım, önceki gün önce kaybettiğimiz bir başka büyük sanatçıyı.
Aman aman, neme lazım, "Grek" sanırlar da vatan haini oluruz.
*
Şu önerileri bir de duysaydık
"Türkiye toplumunun gerçek ihtiyaçlarını gören ve bunlara somut çözüm önerileri sunan bir partiyiz."
Yeşiller Partisi eşsözcüsü Emine Özkan