Muhterem Kemalistler...
Yıllarca ve yıllarca bize Atatürk'ün Samsun'a "kaçarak gittiği" mavalını okudunuz.
Hem de "azgın dalgalarla" boğuşa boğuşa...
"Köhne" bir vapurla...
Artık yapamıyorsunuz.
Yıllarca ve yıllarca Atatürk'ün "bir üvey babası ve üvey kardeşleri olduğu" gerçeğini bizden sakladınız.
Bu Atatürk'ün büyüklüğüne gölge mi düşürecekti? Elbette hayır.
Amacınız onu "putlaştırmaktı" tabii...
Öyle insanüstü, öyle doğaüstü bir varlıktı ki, biz sıradan faniler gibi kardeşi mardeşi olamazdı.
(Peki Makbule Hanım'ı ne yapacaktınız?)
Yıllarca ve yıllarca, Selanik'te çekilmiş alakasız bir asker resmini bize "Atatürk'ün babası Ali Rıza Bey" diye yutturdunuz...
Atatürk'ün o resme bakıp "bu bizim peder değildir" demiş olduğu meydana çıkınca da sağ kulağınızın üstüne yattınız.
Atatürk'ün ömrünün son beş ayında alınmış olan ve birkaç kere binebildiği Savarona'yı da sanki "yıllarını orada geçirmiş" gibi pazarladınız. O gemiyi kutsal saydınız.
İsmet Paşa'nın otuzlu yıllarda bir "faşist konseyi" kurmak istemiş olduğunu Attila İlhan yazmasaydı belki de hiç bilemeyecektik... Atatürk'ün onu nasıl paylamış olduğunu açıklamak da hiç işinize gelmedi.
Falih Rıfkı gibi bir adamın kitaplarını bile sansür ettiniz.
Atatürk'ün "beni en iyi anlatan kitap" dediği Armstrong'un "Bozkurt" adlı biyografisini de yıllarca yasakladınız.
İngiliz kralı Edward, yanında metresi Mrs. Wallis Simpson olduğu halde yatıyla bir Akdeniz gezisine çıkmış, o arada üç günlüğüne İstanbul'a da uğramıştı.
Bunu "Atatürk'ü ziyarete geldi" diye sattınız.
Madem ki Atatürk'e o kadar hayrandı, niçin zahmet edip Ankara'ya gitmedi de Atatürk İstanbul'a onu görmeye geldi?
***
Halka sürekli hakaret ettiniz.