Günümüzde kamuoyunun en çok merak ettiği konu salgının ne zaman sona ereceği, en az merak ettiği konu da herhalde CHP kurultayı...
Ekim ayında yapacaklarmış.
Ama çok pozitivist insanlar oldukları için bu konuda Bilim Kurulu'nun kararını bekliyorlarmış.
"Yapmayın" dese yapmayacaklar yani.
Ama "lig maçı gibi seyircisiz oynayın" dese, pardon, yapın dese, bozulacaklar.
Çünkü seyirci olmadan tiyatro olmaz.
Doktor Canan üç yüz elli kişi topluyor, demek ki bunlara virüs mirüs de işlemez.
"Bizim aklımız ermezmiş", öyle diyor.
***
Gerekirse boş koltuklara oynayacaklar ama bu seçeneği "ikinci sırada" tutuyorlarmış.
Ah nerede o eski kurultaylar...
Deniz Baykal, o zamanların gözde pop yıldızı
Ricky Martin gibi ateşler ve dumanlar içinde sahne alırdı...
Bunu
"çağa ayak uydurma" sanıyorlardı.
Sonra,
Kılıçdaroğlu'nun partinin başına getirildiği kurultayda şişman gazeteciler ayakkabılarını çıkarıp iskemlenin üstüne çıkar, göbek atarlardı...
Bu da
"halka yöneliş" olmalı.
Bilim Kurulu bizi bu eğlenceden mahrum etmesin. Doyasıya gülmek istiyoruz. Bu sefer şekli bozulmuş kart gazeteci değil göbeği kalçası yerinde ilik gibi dansöz görmek de isteriz.
Hani gençlik kollarının üstüme saldırmayacaklarını bilsem ben de gidip görmek isterdim.
Zarar yok, uzaktan izlerim. Ama mutlaka kavga çıkmalıdır.
Şöyle FETÖ'cülerle Kemalistler tekme tokat birbirlerine girseler... Marksistler de peşkir tutsalar...
Kemalistler'de
"dırlanma" özelliği var ama Kılıçdaroğlu'na karşı çıkma yüreği yok.
Yarım ağız önerebildikleri şeyler de
"sorunların ortasına CHP'yi koymak" gibi boş laflardan ibaret.
Partiyi eline geçirmiş olan siyasi çete çok rahat (deyim
Muharrem İnce'ye aittir.) Kılıçdaroğlu mutlaka ve mutlaka kazanacak.
O zaman da dırlanmaya gerek yok.
Çünkü CHP'nin hiçbir şekilde iktidara gelemeyeceğini o kanat da biliyor bu kanat da.
Peki o zaman neyin kavgasını ediyorlar?
Belediye arpasının.
İş Bankası'nın arpası da vardı ama o elden gitmek üzere.
Bu kurultayı
"bir iktidar coşkusuyla" gerçekleştirmek istiyorlarmış ki, gülmeye
buradan başlayabilirsiniz.
Kurultayı "on-line" da yapabilirlerdi ama emekli memurların önemli bir kısmında bilgisayar da yok Internet bağlantısı da.
Kazanan belli olduğuna göre en iyisi,
Mehmet Barlas'ın dalgasını geçtiği üzere, kurultayı kimseyi zahmete sokmadan
"delegesiz" yapmak... Hem masraftan da kurtulurlar.
***
Öteden beri merak ettiğim bir şey var:
Herkes kongre yapıyor, bunlar kurultay.
Peki o zaman, mebusa
"saylav", meclise
"kamutay" diyen büyüklerimiz niçin Erzurum ve Sivas Kongreleri'ne
"Erzurum ve Sivas Kurultayları" dememişler?
Hani ilk kurultayları onlar sayılıyordu?