Ferhan Şensoy ve arkadaşları seksenli yıllarda "İçinden Tramvay Geçen Şarkı" diye bir oyun sahnelediler.
Otuzlu yılların ünlü Alman "stand-up komedyeni" Karl Valentin'in skeçlerinden derlenmiş bir oyundu bu. Çok tuttu.
Ferhan oyuna çok ilginç bir boyut katmıştı: Tiyatronun kızlı erkekli "stajyer" gençleri Küçük Sahne'nin girişinde SS üniformalarıyla yol kesiyor, bilet ve kimlik soruyor, üstbaş araması yapıyor, seyirciye sert ve kötü davranıyorlardı...
Ferhan seyircisine otuzlu yıllar Almanya'sının havasını "tattırmak" istemişti.
Seyirci bunu hiç yadırgamadı.
Hani, yirmi yıl sonra da, Tolga Çevik'in o çok tutan televizyon şovunda (Komedi Dükkanı), göze hiç görünmeyen yönetmenin sahnedekileri ve hatta seyircileri sert emirleriyle maymuna çevirmesini hiç yadırgamayacağı gibi... Yönetmen dediğin herhalde böyle zart zurt olurdu...
Ferhan, seyircinin bu "saçmalığı" doğal karşılamasından pirelenmiş olmalı ki, tuttu bir deney yaptı... Sosyologlarımız Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokmak gibi büyük işlerle meşgul olduklarından hiç üzerinde durmadılar.
***
SS üniformalı gençleri sokağa döktü, Küçük Sahne'nin ve Atlas Sineması'nın önüne çıkardı.
Bu çizmeli, kara üniformalı, kolları gamalı haçlı, şapkaları kurukafalı haybeden SS'ler
Beyoğlu'ndan geleni geçeni durdurup duvara dayadılar, kimlik sordular, üstlerini başlarını arayıp hırpaladılar!
Burada verilebilecek tepkiler belliydi:
"
Film mi çeviriyorsunuz?"
"
Gizli kamera nerede, nereye gülümseyeceğiz?"
"
Bu zamanda ne SS'i hemşerim?"
"
SS'in Beyoğlu'nda ne işi var?"
"
Mönchengladbach mı ulan burası?"
"
Savaşı Almanlar kazandı da bizim mi haberimiz olmadı?"
"
Hayrola, işgal altında mıyız?"
"
Kostümleri Niyazi Er'den mi kiraladınız kendiniz mi diktirdiniz?"
"
Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz?"
Hiçkimse en ufak bir tepki göstermedi.
Hiçkimse "
n'oooluyo lan burda" demedi.
Kuzu kuzu nüfus kağıtlarını çıkardılar, ellerini duvara dayadılar, üstlerini arattılar.
Yaşları tutmuyor diyelim, hiçbiri hayatında ne bir SS resmi görmüş ne de o yıllarda geçen bir tek savaş filmi olsun seyretmişti... Sinema deyince akıllarına Hababam Sınıfı ve
Kemal Sunal gelirdi.
Ama karşılarında "
üniforma" ve de sert görevliler vardı.
12 Eylül ortamından da daha yeni çıkmış sayılırlardı.
12 Eylül'ün üstünden tam otuz dokuz yıl geçti ama bürokrasinin yarattığı "
koyunlar" yaşıyorlar.
Sonra da kalkmış, "
bu insanlar kendilerini dolandırıcılara nasıl bu kadar kolay kazıklatıyorlar" diye soruyorsunuz...
Kimileri de eski koyundur, Milli Şef'ten yadigar.