Türkiye'de "konu sıkıntısı çekiyorum" diyen gazete yazarını döverler.
Hiç öyle "bugün ne yazsam" diye derin düşünmeye gerek yoktur, açarsın gazeteleri, nasıl olsa her gün birkaç rezillik seni beklemektedir.
Son zamanlarda bu rezilliklerin başını "dolandırıcılık sektörü" çekiyor.
Evet, doksanlı yıllarda havadan para kazanmak için bir "tazminat sektörü" oluşmuştu, şimdilerde de dolandırıcılık bir sektör haline geldi. Elbette bu sektörde kazanılan büyük paralar hiçbir resmi göstergeye yansımıyor. "Vergisiz enayi tuzakları" bunlar.
***
Gene bir yaşlı kadıncağıza bulaşmışlar.
Evinde bulundurduğu 40 bin lira, 1800 dolar ve 20 gram altınını almışlar.
Altını istemelerinin gerekçesi şu: "Üzerindeki
FETÖ parmak izlerini" araştıracaklarmış...
Kadının aklına, "evladım, benim yıllar önce kuyumcudan aldığım altının üstünde kimin parmak izi ne arar" demek gelemiyor...
Evini de sattırmışlar.
5 milyon liralık tripleks villa, 1 milyon 600 bine gitmiş.
Bir villası daha varmış, o da tripleks, az kalsın onu da yok pahasına elden çıkarıp parasını teslim etmek üzereymiş... "Tapu Müdürlüğü'ndeki FETÖ üyelerini böyle deşifre edeceklermiş"...
Teyzede gayrımenkul gani ama basiret sıfır.
Gazeteler hemen her gün çarşaf çarşaf yazıyorlar bu tür rezillikleri ama teyze gazete okumadığı için bunlardan haberdar olamıyor.
Polis cep telefonlarına düzenli olarak mesaj gönderiyor, "biz kimseden para istemeyiz, aldanmayın, kanmayın" diye ama teyze herhalde cep telefonu da kullanmıyor. Ya da cep telefonunu yakınlarına kedi fotoğrafı göndermek için kullanıyor.
Ama döviz ve altın biriktirmeyi biliyor. Avukatı da varmış.
Ben bunları eskiden yalnızca kıt akıllı yaşlı kadınlara musallat sanırdım, birkaç profesör de böyle kazıklanınca
YÖK'ten profesörlere zeka testi uygulanmasını istedim.
Ama olay yalnızca "psikolojik" değil, aynı zamanda "sosyolojik"...
Dolandırıcılar Türkiye'yi çok iyi tanıyorlar ve en okumuş, en zeki geçinen vatandaşın bile iliklerine işlemiş "otorite korkusu" üzerine çalışıyorlar.
Başkomiser deyince, savcı deyince, hele arkada birkaç da telsiz konuşması kulağına çalınınca vatandaşta hoşafın yağının kesileceğini ve yılan görmüş tavşana döneceğini biliyorlar.
Eh, yıllarca insanları böyle şartlarsanız, böyle korkutursanız, kazıklanmaya hazır hale gelirler. "Köpenickli Yüzbaşı" diye ünlü bir Alman dolandırıcı vardır, sırtına bir subay ünforması geçirmiş, yoldan rastgele topladığı birkaç kişiyle bir banka şubesine gidip paraları cukkalamış... Kuzu gibi vermişler... Tiyatro oyunu da vardır bunun, filmi de. Olay Wilhelm döneminde geçiyor.
Bakınız gençlere bulaşamıyorlar...
Çünkü gençlik bürokrasiden korkmuyor. Çünkü "vesayet dönemi" tarihte kalmıştır ve bürokrat korkusu ancak gençliklerini Milli Şef döneminde yaşamış insanların anılarında hoş olmayan bir sedadır.
Gençlerin şimdi dolandırıcıya verecekleri cevap da bellidir:
"Bende mal varlığı olarak bir ip bir kuşak, bir... İstersen geri kalanları vereyim, boş zamanlarında kullanırsın!"