Her zamanki gibi gene lafımızı "arka tarafından" anlayanlar olmuş, şöyle bir toparlayalım:
Atatürkçülük başka şeydir, Kemalizm başka şey.
Atatürkçülük bir dünya görüşüdür, Kemalizm bir ideolojidir.
Bütün ideolojiler gibi içinde bir "din" boyutu da barındırır.
Kemalizm dininde Atatürk'e tapılır. (Başrahibin kitabına iki bin beş yüz papel toka edilip sevaba da girilir.) Kemalizm, otuzlu yılların başında Mussolini İtalyası'nı gezen ve pek hayran kalan İsmet İnönü ve Recep Peker tarafından yumurtlanmış, Falih Rıfkı da yazılarıyla bunun "basın ayağını" oluşturmuştur. Aynı ideolojiye "sol tadı" vermek isteyen ve eski komünistlerden oluşan "Kadro grubu" da tasfiye edilmiştir.
Bu ideoloji, diktaya zaten pek yatkın bürokrasiyi de, onun partisi CHP'yi de ele geçirmiştir.
Kemalizm bir tür faşizmdir. Orada tek partiyle devlet içiçe geçmiştir, "özdeş" olmuştur.
Toplama kampları bile kurdu, 1943'te Aşkale'de! Varlık vergisini ödeyemeyen Yahudi işadamlarını oraya tıktı.
Yok, yağlarından sabun yapmadı canım, yalnızca taş kırdırdı...
Atatürk bu dönüşüme karşı çıkamadı, onu kıskıvrak kuşatmışlardı. Yalnızca bir kere, 1936 yılında, İnönü ve Peker'in kurmak istedikleri "TBMM'nin dışında ve üstünde bir faşist konseyi" girişimine çok kızdı, onları sertçe haşladı.
Ertesi yıl, 1937'de de İnönü'yü başbakanlıktan kovdu ama çok geç kalmıştı...
Celal Bayar tarafından liberalizme doğru evrilecek olan CHP, Atatürk'ün ölümü ve İnönü'nün ordunun da desteğiyle ipleri yeniden ele geçirmesiyle faşizme geri döndü.
Bayar ve arkadaşları da, birkaç yıl sonra, tıpkı Ecevit'in kırk yıl sonra söyleyeceği gibi "bu CHP'den hayır gelmez" deyip ayrıldılar.