Kılıçdaroğlu İngiltere'ye gidiyormuş...
Yok, parti içi muhalifler hemen sevinmesinler, "yerleşmeye" gitmiyor. Dönüşü var, hayırlısıyla.
"Bir dizi programı" varmış.
Yok, dizide oynamayacak, bir görüşmeler dizisi "gerçekleştirecek", maç anlatıcısı ağzıyla söylersek.
Oxford Union'da özel davetli olarak konuşacakmış. (O kadar İngilizce'si var mı yahu?)
Bu bir "münazara" kulübü, perşembe akşamları toplanıyorlar.
Orada "the last Turkish elections have only one loser and that is the Justice and Development Party" demesin, İngilizler çıldırabilirler.
Oradan Londra'ya dönüp İngiliz medya kuruluşlarının temsilcileriyle görüşecekmiş. Fakat bir şey dikkatimizi çekti: "Partisinin" İngiltere ve İskoçya'daki "örgütlerinin" temsilcileriyle de biraraya gelecekmiş...
Bizim güneydoğuya gidebilmek için HDP'den icazet alan parti, meğerse İskoçya'da bile örgütlenmiş!
Yoksa İskoç ayrılıkçılarını mı destekliyorlar?
Bank of Scotland'da da hisseleri var mıdır? Temettüyü The Scots Language Society'ye devretmek üzere?
***
Bu arada daha da ilginç bir gelişme oldu: CHP'nin parti meclisi, yüksek oy farkıyla kaybettiği illere göndereceği heyetlerin "
tebdili kıyafet" ederek çarşıda pazarda bilgi toplamasını istemiş!
Bu heyetlerde akademisyenler, muhtarlar, kitle örgütlerinin temsilcileri, barolar, esnaf odaları ve derneklerinden üyeler falan varmış.
İmdi, bir akademisyen nasıl tebdil- i kıyafet edebilir?
Köylü Mehmet Ağa kılığına girerek herhalde.
Şöyle yamalı kasket, yakasız mintan, yelek, şalvar falan...
Muhlis Sabahattin Bey'in "
Ayşe" operetindeki köylüler gibi...
Ama dikkat etsin, halka "
bay köylü" diye seslenmesin, foyası meydana çıkar.
Kenan Evren gibi "
halkın anlayacağı dilden" konuşabilir, "
ne zamandır gelmek istiyordum, nasip kısmet bugüneymiş" falan...
Ya da "
ben de imam çocuğuyum" gibi hoşluklar deneyebilir.
(Soğukoluk'a gitmesin.) Peki bir muhtar nasıl kılık değiştirebilir?
O da Kemalist kılığına girsin bari: "
Jaketatay", silindir şapka, beyaz eldiven...
Ya da
Kemal Tahir'in Kurt Kanunu romanındaki oynak Hayriye'nin kocası kömüryakıcının kılığı: Melon şapka, lastikli boyunbağı, yakada altı oklu rozet...
Esnafın işi daha kolay, balıkçı manav kılığına girsin, leblebici de kasap kılığına.
Baro temsilcisi avukat da oldu olacak savcı kılığına girsin bari.
En güzeli, bunların hep birlikte Dördüncü Murat kılığına girmeleridir.
Madem o halkın kılığına girip çarşı pazar denetlermiş, bunlar da onun kılığına girsinler, hoşluk olsun.
Peki bunlar niçin düpedüz "
kendi kıyafetleriyle" halkın arasına giremiyorlar?
Utanıyorlar mı? Yoksa dayak yeriz falan diye mi korkuyorlar?