Gazetemizin "ombudsman"ı İbrahim Altay kardeşim ne güzel söyledi... Gerçi aradan bir hafta geçti ama konu taptaze...
"Okurlarımız isyan halinde. Tık avcılığının bu versiyonu onları bezdirmiş durumda." Yalnız o değil, gerek basılı gazetelerin gerekse "sanal" yayın organlarının İnternet siteleri okurları bezdirmiş durumda.
Bir kere reklamlar iflahımızı kesiyor... Tepeden iniyor, alttan çıkıyor, yandan giriyor, önce ekranı karartıp sonra bir kısmını ya da bütününü kaplıyor, sayfayı "okunmaz" hale getiriyor. Hele bunların "seslisi" hiç çekilmiyor.
Kurtulmak ve reklamı "defetmek" için haydi bir tık daha.
Sonra "teaser"...
Bir cumhurbaşkanı "teröristleri yeneceğiz" dedi. Peki kimdi bu başkan?
Salaksın ya, tahmin edemedin, tıklarsan öğrenirsin. Açıktan bir tık daha.
Sonra da "enayi tuzağı" ve haber benzeri birtakım zırvalar...
Yılan ineği nasıl yuttu?... Kaplan zebrayı nasıl ısırdı?... Piramitlerin esrarı... Uzayda hayat var mı?... Faydasını bir bilseniz (ıspanak)... Hani neredeyse, "orana iki diş sarmısak sok, yüksek tansiyona çok iyi geliyor" diyecekler.
Bütün bu zırvalar öyle tek sayfada da verilmiyor. Tıklayacaksın da tıklayacaksın. Yirmi kere.
Buna bir de "maç kaçta hangi kanalda" muhabbeti eklendi, İbrahim Altay'ın da belirttiği gibi.
Maçı kimin kaçta yayınlayacağını öğrenebilmek için tıkla babam tıkla.
Öğrensen gene iyi... On beş-yirmi tıktan sonra maçın hangi kanalda olduğunun "henüz bilinmediğini" öğreniyorsun!
Ayıptır yahu.
Hem ayıptır hem de kendi bacağına kurşun sıkmaktır.
Okuyucu kaçırmanın en kestirme yoludur.
Çünkü okuyucu kendini kandırılmış hisseder. (Gerçekten de kandırılmıştır.)
"Güven kaybı" yaşanır.
Bunu yapana bir daha güvenmez, bundan böyle her haberine de kuşkuyla yaklaşır.
Açıktan birkaç tık daha kazanmak için güven ve saygınlık kaybetmeye değmez.