Önce dedim ki "açayım", yorumlayayım, "irdeleyeyim" o hiç sevmediğim deyimle...
Sonra baktım, ne yorum gerektiriyor ne açıklama.
"Halkın anlayacağı dile" tercüme etmeye de hiç gerek yok, çünkü halkın anlayacağı dille söylenmiş.
Aydın Doğan'ın maaşlı karikatürcüsü durumuna düşmüş büyük sanatçımız Latif Demirci patronu adına o dille dalga geçer ama zarar yok.
İşte şöyle:
"Son iki asırdır maruz kaldığımız traumalar bizi beka sorunumuza öyle odakladı ki, diğer hususlara yeteri kadar zaman ayıramadık.
Enerji sarf edemedik.
Yeni devletimizi dışarıdan kurarken, pek çok alan gibi kültür ve sanat konusunda da, bana göre, yanlış bir stratejiyi tercih ettik.
Kendimizi bir cam fanusun içine hapsedemeyiz. Tarihin bir noktasında dondurup bırakamayız. Karşılıklı etkileşim mutlaka olacaktır ama biz bu etkileşimi tek taraflı yaptık. Diğer alanlarla birlikte kültür ve sanatta da sadece, üzülerek söylüyorum, kopya çektik. Taklit ettik.
Üstelik onları da kötü bir şekilde yaptık.
Kendimize ait olanları geliştirmek şöyle dursun, mevcuda dahi sahip çıkamadık. Bu sürecin sonunda ise ne öz ne şekil itibarıyla dünyaya söyleyecek sözü olmayan bir ülke ve toplum haline dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kaldık.
Hayatın dinamizmi hiçbir alanı boş bırakmıyor. Siz kendi mimarinize sahip çıkmazsanız, bu yönde bir vizyon ve model ortaya koymazsanız, kendinizi gecekondulara, çirkin betonarme binalara, son zamanlarda olduğu gibi modern görünümlü çelik ve cam yığınlarına mahkum olmuş bulursunuz.
(...) Siz kendi edebiyatınızı, sinemanızı, müziğinizi üretecek zemini inşa edemezseniz, bireysel gayretlerle sınırlı, kurumsallaşamamış, dar bir alana sıkışıp kalmış bir kültürsanat ikliminin ötesine de geçemezsiniz.
(...) Bunun için milletine tepeden bakan, onu hor gören saplantılı aydınlara değil, gerçekten hür düşünceli ama aynı zamanda kendi tarihi ve milletiyle barışık münevverlere ihtiyacımız vardır. Yaşadığımız diğer krizler gibi kültür, sanat ve ilim üretimi krizinden de ancak bu şekilde kurtulabiliriz."