Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Osmanlı’da Greta Garbo mes’elesi

Hanım kızım... Güzel evladım... Greta Garbo haminnen, "Hollywood'un özellikle sessiz film döneminin" efsane isimlerinden değildir.
Tam tersine, onun asıl bilinen, sevilen, hatırlanan filmleri "özellikle sesli döneminin" filmleridir.
Al mesela "Anna Christie"... İlk sesli filmi.. 1930...
Al mesela "Romance".. Bu daha az bilinir.
Al mesela "Mata Hari"... 1931...
Al mesela "Grand Hotel".. 1932...
Al mesela "Camille"... 1936...
Al mesela "Ninotchka"... 1939...
1941'de oynadığı "İki Yüzlü Kadın" gişede iki seksen yatınca da bu işi bırakmış.
Garbo'nun oynadığı toplam 28 film var. Evet, bunların çoğu sessiz ama onların hemen hiçbiri hatırlanmıyor. Haaa, belki bir tek Georg Wilhelm Pabst'ın "Neşesiz Sokak" filmi.. 1925... Dünya savaşı sonrası Viyana'nın sefaletini anlatır. Döneminin teknik koşullarına göre iyi ve önemli bir filmdir ama bugün ancak çok çok meraklısı seyreder, belki bir de sinema okullarında gösterilir.
İlk ününü sağlayan Mauritz Stiller'in "Gösta Berling" filminden sözedildiğini de ancak Garbo'nun hayatını anlatan kitaplarda görürsün.
Buna karşılık Garbo'nun hemen bütün sesli filmlerini bugün DVD piyasasında rahatlıkla bulabilirsin, bir ara Kadıköy korsanları bile satıyorlardı, üç lira.
Evet, Hollywood'da oynadığı birkaç sessiz film de var tabii ama bunlar çarçur şeyler. John Gilbert'le oynadığı dandik aşk filmleri falan.
Entellik gayretiyle yaratmaya çalıştığınız "Pera Palas efsanesinde" Garbo'ya çok fazla da yer yoktur.
1924'te İstanbul'a gelmiş, o tarihte 19 yaşında.
Henüz ancak Stockholm taraflarında tanınıyor! Tek kelime İngilizce de bilmiyor.
Pera Palas'ta elli gün kalmış, İsveçli sinemacılar bu elli günde iki elleriyle bir sessiz filmi becerip de çekememişler. (Kaynak gösterin evladım.)
Adı sanı belirsiz bu film "çeşitli nedenlerle bir türlü hayata geçirilememiş" ne hikmetse...
"Proje" aşamasında mı kalmış, hiç mi motor dememişler, başlayıp da mı yarım bırakmışlar, o da belli değil.
Oturun da asıl bu filmin izini sürün, şu konuyu açıklığa kavuşturun, bakın o zaman bir "kültür-sanat servisi" yapmış olursunuz bizlere.
Şimdi otelde açılan bir sergiye "Greta Garbo'nun muhteşem dönüşü" diyorsunuz, azıcık zorlama değil mi bu?
İstanbul'u çok severek ayrılmış... Boğaziçi'ni, rakıyı, şiş kebabı ve Türk erkeklerini de beğenmiş mi?
Greta Garbo konusunda iyi kötü bizi aydınlatmış oldunuz, aynı duyarlığı Ernest Hemingway ve Agatha Christie konusunda da bekliyoruz.
Büyük Londra Oteli'nde kalmış olan Hemingway'in Pera Palas'ın 1922 yılına ait resepsiyon defterindeki giriş ve çıkış kayıtlarını bulup göstermediğiniz sürece sizi de otel idaresini de ciddiye almayacağız yavrum, sergi mergi nafile.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA