Başıma gelenlere en iyi tanım "traji- komik" olabilir: 15 Temmuz gecesi kanama geçiriyor, bölük pörçük uyumaya çalışıyordum. Ertesi sabah hastaneye yatacaktım.
Gece iki buçuk suları... Dışarıda tuhaf bir hareketlilik, yoğun trafik...
Klaksonlar çalınıyor, ama maç falan da yok ki...
Sonra kulak kabarttım, en olmayacak saatte birçok camiden sela veriliyor...
Bizim hanım televizyonu açtı ve hayatımız değişti.
Gecenin iki buçuğunda gazeteyi aradım, o kafayla ayaküstü de olsa bir yazı yazdım ve daha çarpışmalar sürerken "FETÖ cami duvarına işedi" başlığını atma onurunu kazandım. "Bekle gör" politikasına yatacak şerefsizlerden değilim.
Sonraki günler yarı uyur yarı uyanık, kollarımda çift kanül, bacak aramda sonda, bacaklarımda emboli çorabı, eziyet içinde geçti. Orta yaşlılıktan ihtiyar adamlığa geçiş törenimi yaptılar, peştamalımı bağladılar.
Kahramanlar tanklara karşı, biz de böyle kan döktük. Yaz tatilimizi de özel bir hastanede değerlendirmiş olduk. Gerçi bunlar da beş yıldızlı otel fiyatı çekiyorlar ama tavsiye etmem.
Halk direnmeseydi şu anda ya ölmüş olacaktım, ya da bir spor salonunda veya bir stadyumda ellerim bağlı, hasta hasta ölümü bekler...
***
Darbeyi "
Kemalist" sanıp elinde tuzlukla koşanlar da oldu. Bu sersemleri kandırmak için TRT'den zorla yayınlattıkları bildirinin Kemalist "
kokmasına" özen göstermişlerdi...
Şimdi İstanbul sermayesi, renk vermemeye çalışsa da, "
Tayyip Erdoğan'ın devrilmemiş olmasının" hayal kırıklığını yaşıyor.
Pastırma tacirinden çocuk bezi üreticisine, tavukçudan turizm acentasına kadar birçok kuruluş maçasını sağlama alma derdine düştü. Gazetelere de epeyce reklam parası yağdırdılar, sağolsunlar.
Muhalif basının namlı ve mimli Erdoğan düşmanlarının "
milli birlik ve beraberlik" mavallarını yutacak değiliz. Ortalık yatıştıkça ufaktan ufaktan gene saldırıya başlıyorlar.
İşin eğlenceli bir boyutu da yok değil: Pek bir demokrat kesiliveren
Aydın Doğan gazetesi, yüksek sosyete hanımlarının "
darbe günlerinde neler giydiklerini ve neler yaptıklarını" araştırmış!
Örneğin, Melih Altınok'un dâhiyane bir mazmunla "
Migros yazarı" olarak nitelediği Ayşe Kulin Hanımefendi, "
bazı kızlar pinpon, voleybol veya tenis oynamayı tercih ederken, giyinir kuşanır, kendi grubuyla Boğaz'ı seyretmeye gidermiş"...
1960 yılının mayıs sonları... Ayşe Hanım'ın yaşı da böylece meydana çıkıyor...
Babamın ünlü Beşiktaş çarşısından beş liraya aldığı plastik ayakkabı vardı, ben de onu giyiyordum. Teneke tokası fena halde pas yapar, leke bırakır.
Ayşe Kulin, "
darbeye karşı çıkmak üzere meydanlarda toplanan yobazların üzerine saldırmayacaklarına dair"
Tayyip Erdoğan'dan teminat istiyormuş.
Aydın Doğan'ın ihvanları bu gibi ilginç araştırmaları çeşitlemelidirler. Örneğin, "
ezan sesinden rahatsız oluyorum, bu ne iğrenç bir din" yazan şişman bir subay eskisi vardı, bugünlerde donu ne renktir acaba?
Senin bir dolarlık banknotun hangi seriden koçum?