Cuntacılar Mahir Kaynak'ı kafalamak için "Demirel iktidarı ülkeyi felakete sürüklüyor" demişler... Hani o "efsanevi" 68 kuşağının da harekete geçtiği sıralar...
Sözkonusu kuşak, Türkiye İşçi Partisi 1969 seçimlerinde parlamentoya giremeyince "bu iş demokrasiyle olmuyor" diyerek eline silah almıştı (ben vallahi almadım.) İş dedikleri de sosyalist diktaydı tabii.
TİP'in meclise girmesini engelleyen, aslında 1968'de Demirel'le anlaşıp seçim kanununu değiştiren, TİP'in 1965'te meclise girmesini sağlamış "milli bakiye" (ulusal artık) sistemini ortadan kaldıran İnönü'ydü.
Bugün "CHP'nin yanında durmaya" hazırlanan bütün ahmak sosyalistlere saygılarımla arz ederim.
Eh, bu tutumlarıyla solu meclis dışı bırakarak Demirel ve İnönü bir anlamda ülkeyi "silahlı eylem'" felaketine sürüklemişlerdi tabii.
Fakat ne hikmetse "salim arkadaşlar" İnönü aleyhine hiçbir söz söylemiyorlardı. Çünkü İnönü "solun manevi lideri" gibi bir palavrayla pazarlanıyordu. Öte yandan İnönü onlara "serseriler, haytalar" diyordu!
Daha bunamadık çok şükür, dün gibi hatırımızdadır.
Hiçbir ahmağın aklına, sola hem de iki kez, önce 1925 sonra da 1946 yılında pis dalmış, onu çok kötü tırpanlamış olan İnönü'den hesap sormak gelmiyordu. (Bugün de gelmiyor.)
Çünkü İnönü, gerçek solun önünü iyice kesmek için ortaya bir de "ortanın solu" diye bir balon uçurmuştu.
Peki, Demirel iktidarı ülkeyi gerçekten felakete mi sürüklüyordu da kimine göre darbe, kimine göre silahlı gençlik eylemi farz olmuştu?
Demirel kendisinden önce Menderes'in yaptığı hatayı yapmış, kambiyo ve dış ticaret rejimini değiştirmemişti ama (bunu ancak 1980 yılında, Turgut Özal'ın bastırmasıyla akıl edebilecekti), kalkınma sürüyordu.
Kapitalizm gelişme yolundaydı. Enflasyon yüzde 3 gibi düşük, büyüme hızı yüzde 8 gibi çok yüksek bir orandaydı. Petrol sudan ucuzdu. Dünya konjonktürü çok müsaitti. Küresel çatışmaların ağırlık noktası bizden çok uzakta, Uzakdoğu'da, Vietnam'daydı. İnşaat faaliyeti çok yaygındı. İlk büyük mağazalar açılmaya başlamıştı. Her sınıfın yaşamı günden güne daha iyiye gidiyordu (tıpkı şu son on üç senedir olduğu gibi)... Emekli ikramiyesiyle bir ev bir de araba alınabiliyordu. (Bugün de bunları ayda üçer yüz-beşer yüz lira taksitle elde etmek mümkündür.)
Ezcümle, ortada ne bir devrim ortamı vardı ne de buna gerek...
Devrim yapılarak kurtarılacağı söylenen halk zaten demokratik yoldan iktidardaydı, şu farkla ki tercihini kapitalizm yönünde kullanmıştı. Bugün de öyle değil midir?
Gerçek şu ki, vıkvıklanan işçi sınıfı değil, bürokrasiydi... Bürokrasi, 1960 yılında devirdiği DP'nin beş sene sonra "isim ve kadro değiştirerek" yeniden iktidara gelmesini hazmedememişti!
Birçok ahmak sosyalist, 1971 yılında bürokrasi halk iktidarından intikamını nihayet darbeyle alınca, cuntanın bildirisinde söylendiği gibi "Atatürkçü reformların süratle tahakkuk ettirileceğini" falan sandı, çok sevindi...
Dedim ya, bu yazıyı, bugün AKP'ye karşı CHP'nin "yanında durmaya" hazırlanan ahmaklara adadım.