Cumhurbaşkanı Küba'ya gitti geldi, burada da bir Küba rüzgarı esti geçti tabii. Meslekdaşlarımız, Küba'ya yerleşmiş, orada yaşayan tek Türk'ü, Altuğ Uğurola adında birisini keşfettiler.
Bu vatandaş orada çok mutluymuş.
İstanbul'un trafiği onu çok bunaltmış, "burada trafik yok, çok sakin bir hayat var" diyor.
Küba'da yalnız trafik değil, hiçbir şey yok.
Dünyanın nüfusuna oranla en çok doktora sahip ülkesinde, doktor maaşı 30 dolar.
Daha fazla kazanmaya gerek yok çünkü satın alacak hiçbir şey yok. (Altuğ kardeşimiz "müzik olsun, dans edelim yeter" diyor.)
Hemşireler de ayda 1 dolar alıyorlarmış. Sonra bu kızlardan bazılarını sabaha karşı otel lobilerinden topluyorlar.
Yollarda aydınlatma yok, arabalara benzin yok. İnşaat yok. Binalar bakımsızlıktan dökülüyor. Kaldırım kenarlarında, bilirsiniz, 1958 ve daha öncesi Amerikan arabaları "balina leşi" gibi yatıyorlar, Chevrolet, Cadillac, Packard, Buick, Plymouth, Oldsmobile... Ancak "dönem filmlerinde" görebileceğiniz antikalar.
Ama fuhuş var, hem de çok yaygın. (Altuğ evli olduğu için takılmıyor.) Bir buzdolabı halka 100 dolara, ordu mensubuna 4 dolara satılıyormuş! Küba'da herkes eşit ama bürokratlar biraz daha, biraz değil çok daha eşit.
Ekonomi daha çok "trampaya" dayalıymış, takas ekonomisi. Bazı ürünler de dönem dönem karneyle veriliyormuş, bu kimi zaman ekmek, kimi zaman bakliyat, kimi zaman giysi olabiliyormuş. Cennet.
Basında magazin haberi yazmak yasakmış, Internet kullanımı da sansürlü ve kısıtlı.
Belli yerlerden ancak "bir saatliğine" kontör alınabiliyormuş. Ya da ayda 500 dolar bastıracaksın torpilli modem hattı almak için, bir doktorun on altı aylık maaşı.
Devletin çıkardığı bir tek gazete ve bir tek televizyon kanalı varmış. Fakat okuma yazma oranı yüzde 100. Devrim Küba halkına kimlik ve kişilik de kazandırmış.
Altuğ, "İstanbul'da kar yağarken biz burada denize giriyoruz" diyerek ayrı bir mutluluk kaynağını da açıklıyor.
Tunceli'nin Ovacık ilçesinde şimdilik deniz olmadığı için Ovacıklı komünistler bu keyfi paylaşamıyorlar.
Siz de mutlu olmak istiyorsanız oyunuzu Komünist Partisi'ne veriniz. Ben vereceğim de hangi fraksiyonu tercih edeceğimi bilmiyorum, kaça bölündüler onun da çetelesini şaşırdım.
Bizim basında birtakım andavallılar da Küba'nın "teknolojiden uzak" olmasını övüyorlar. (Bunu da bilgisayarında yazıyor herif.) Fakat bütün bu "Küba'yı parlatma" çabaları arasında, iki gırgır hoşuma gitti, sizinle de paylaşmak isterim:
Biri bir karikatür, Erdoğan Kübalılar'a diyor ki, "cami yetmez, Küba'nın adını da Kübra yapacaksınız!" İkincisi de Internet'te, hani şu Küba'dan girilemeyen Internet'te (Altuğ bundan çok memnun, "bu bir şans" diyor, "sohbet etmemizi sağlıyor") Erdoğan'a atfedilmiş bir espri:
"Küba gençliği puro denilen kötü alışkanlıktan kurtarılmalıdır!"
Vallahi bizim gençliğimizde de devrimci arkadaşlar "Castro olsun Ernesto olsun hem solcu geçiniyorlar hem de puro içiyorlar, bu ne biçim iş" diye kızarlardı...
Hep söylerim, çok akıllı çocuklardır.