Kavramların önce içini boşaltıp sonra papağan gibi tekrarlamakta üstümüze yoktur. "Dilber yıldız", "büyük önder", "nefis döner", "çikolata renkli sanatçı", "yeşil saha", "er meydanı" gibi laflar, anlamını düşünmediğimiz "otomatik" klişelere, birer "reflekse" dönüşmüştür.
Örneğin, büyük önder belliyse küçük önder kimdir? Gudubet yıldız hangisidir? Yavan döneri kim satar? Sanatçının çikolata rengi sütlü müdür sade mi? Mavi saha hangi stadyumda bulunur? Er meydanı gibi karı meydanı da var mıdır?
Şimdi de "çözüm süreci" üzerine kıyametler koparılıyor. Bundan kim ne anlıyor? Selahattin Demirtaş ve ekibinin istediği "tam bağımsızlık" mıdır yoksa bölge özerkliğine razı olacaklar mı?
Bu bağımsızlığı onlara verebilecek herhangi bir otorite var mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi bile böyle bir karar alamaz.
Öyleyse, özerklik mi? Yani federasyon mu? Ne kadar ve nereye kadar özerklik? Ayrı parlamentoları ve hükümetleri olacak da cumhurbaşkanımızı "şeklen" mi tanıyacaklar? Bağları sıkı mı olacak gevşek mi?
Yani bir Kanada, bir Avustralya, bir Yeni Zelanda mı olmak istiyorlar, yoksa bir İskoçya, bir Galler, bir Kuzey İrlanda olmakla yetinecekler mi? Türk Lirası mı kullanacaklar Kürt Lirası mı? Ordumuza katılacaklar mı? Hedefleri İrlanda'nın güneyi gibi önce "free state" konumu, sonra ilk punduna getirdiklerinde de "independent state" mi?
Belli değil. Söylemiyorlar. Laf gevelemeyi önce bir "taktik" olarak çok sevmişlerdi, şimdi bu taktik bir "stratejiye" dönüştü! Şimdilik bütün dertleri önce Apo'yu serbest bıraktırmak. Bunun tepki uyandıracak bir özel afla değil ancak bir "genel afla" mümkün olduğunu ya görmüyorlar ya da görmek istemiyorlar. Bu genel af ancak "anlamlı bir dönemeçte" gündeme gelebilir, ya cumhuriyetin yüzüncü yıldönümü, ya da yeni bir anayasanın yürürlüğe girmesi gibi.
Bir diğer hedefleri, seçim barajının yüzde 5'e düşürülmesi şeklinde, gündelik ve kolay politika. Meclise yirmi değil otuz kişi, otuz değil kırk kişi girseler ne kazanacaklar?
"Anadilde eğitim" gibi, artık geride bırakılmış lafları dillerine pelesenk ettiler, tekrarlayıp duruyorlar. Güneydoğuda okullara Kürtçe dersi kondu, giden yok.
Öte yandan, bazı liberal geçinen aydın kişiler de su koyuverdiler, "akil insanlar" heyetini terk ettiler. Ne bekliyorlardı? Hükümet kendi kendine bağımsızlık ya da özerklik kararı alıp şimdiki anayasanın dışına mı düşecekti, meşruluğunu mu kaybedecekti?
Çözüm süreci denilen şeyin eninde sonunda gelip dayanacağı yer, yepyeni bir anayasadır. Bunun başka bir alternatifi, "çözümün başka bir çözümü" yoktur. Bu irade de ancak AKP'de var. CHP, yeni bir anayasa ister gibi görünmek zorunda kalıp aslında hiç istemediğini açık seçik belli etmiştir.
Bunun önşartı da, AKP'nin 2015 seçimlerini yalnız kazanması değil, "anayasa yapabilecek bir çoğunlukla" kazanmasıdır. Aksi takdirde hiçbir şey çözülmez.
Demek ki, akıllı Kürt buna köstek değil destek olur. Yok eğer amaç yeni ayaklanmalar çıkararak iç savaşı yeniden canlandırmak ve sürdürmekse, o başka tabii.
350 milyar doları çöpe atmaktan kaçınmamış Türkiye Cumhuriyeti bir 850 milyar doları daha toprağa gömer, gene de sözde liberallerin bekledikleri "bize çok acı çektirecek büyük bir altüst oluşa" izin vermez. Altüst oluş, bildiğimiz ve alıştığımız boyutlarda sürer gider. Kürtler bundan ne kazanacaklar?