Antalya maskaralığı bitti. Kim kazandı, kim kaybetti, seyirciyi hiç ilgilendirmiyor. Antalya'da ödül alan film gişede genellikle iki seksen yatar. "Antalya filmleri" de genellikle Fransız eleştirmenlerini tavlamak için yapılır zaten.
Yeşilçam döneminde bu şenlik, Antalya ahalisinin "filim artizlerini" canlı canlı görebilmeleri için de yapılır, oyuncular üstü açık arabalara bindirilip sokaklarda maymun gibi dolaştırılırdı... Eh, ne yapalım, bizde Cannes gibi "plajda memesini açacak" yıldız adayları pek yoktu. Onlar kapalı kapılar ardında açıyorlardı.
Yeni Türk sineması döneminde de, "hangi sinemacı en hırpani, en kılıksız, yani en entel görünecek" yarışına döndü. Lumpen sakilliği yerini Cihangir züppeliğine bıraktı.
Yirmi dört yıl önce, 1990 yılında Antalya'da jüri üyesi olmak gafletinde bulunmuştum. Yeşilçam can çekişiyordu, yeni Türk sineması de henüz doğmamıştı.
Geçiş dönemiydi.
"Kafaya güreşen" iki film vardı, biri Yusuf Kurçenli'nin "Karartma Geceleri", öteki de Halit Refiğ'in "Karılar Koğuşu"... İkisi de aynı dönemi, Milli Şef dönemini yani İnönü faşizmini anlatan eserlerdi.
Ki bu ikincisi, bazı kaynaklarda "ayıp olmasın" diye "Kadınlar Koğuşu" şeklinde geçer. Bazı densizler Kemal Tahir'in "Türkçe'sini düzeltmek" cüretini gösterebilmişlerdir.
Karartma Geceleri, Rıfat Ilgaz'ın romanından uyarlandığı ve Tarık Akan oynadığı için "solcu" sayılıyordu.
Karılar Koğuşu da, Kemal Tahir'in romanından uyarlandığı ve Kadir İnanır ile Hülya Koçyiğit oynadıkları için, "sağcı"...
Evet ya, komünistlikten yatan gazeteci Kemal'i anlatan (duvarında Nâzım Hikmet portresi asılı), içinde bol bol Nâzım'a güzellemeler bulunan film, sırf altındaki imzalar nedeniyle "Ertuğrul'un Papirüs barında mekân tutmuş birtakım Kızılçam teresleri" tarafından sağcı sayılmıştı. Nasıl bir "klik", nasıl bir çete zagonu geçerliydi bu camiada? Kim kimin nasıl gözünü oymaya bakıyordu?
O tereslerden bazılarını Emek ve Gezi olaylarından da tanırsınız.
Yarışı merhum Halit Refiğ kazandı, fakat "denge sağlamak" için oyuncu ödülü de Tarık Akan'a verildi.
Kadir İnanır harcandı. Yönetmen ödülü de paylaştırıldı.
Bu film Halit Refiğ'in başyapıtıydı, başta Kadir İnanır olmak üzere Hülya Koçyiğit ve Perihan Savaş da hayatlarının en iyi oyununu çıkarmışlardı.
Türker İnanoğlu'nun kendisine de söyledim, bir DVD'sini yıllardır bekleriz çıkacak diye. (İki ayrı Yorgun Savaşçı dizisini de DVD olarak çıkarmak için kim ne bekliyor?)
Ödülü Refiğ'e (ve dolayısıyla Kemal Tahir'e) vermemek için çevirilen dolapları görünce, Yeşilçam'dan Antalya'da sıtkım sıyrıldı. Bir daha da bu şehire ancak denize girmek için gittim.
Eski Yeşilçam'ın "ölmüş" olmasını da büyük bir memnunlukla karşılıyorum.
Yazıyı, izin verirlerse, merhum Halit Refiğ'in dul eşi Gülper'in Arif Beki'ye gönderdiği bir mektuptan alıntı yaparak bitirmek isterim: "Yerli, ulusal -bugünkü Batı hayranı çakma ulusalcıların yerlilik, millilikle alakaları yok ve eşimden, Kemal Tahir'den bu yüzden nefret ederler- değerleri savunan yazar, düşünür, sinemacı, her kim varsa lanetlenmiş ve yok edilmeye çalışılmıştır."
Gülper Hanım'ın mektubu da Kızılçam'a kapak olsun. Kitap kapağı değil tabii, bobin kapağı.