Fethullahçılar, cumhurbaşkanına duydukları derin nefretten ötürü ne yapacaklarını bilemiyorlar, şimdi de İnönü'ye sarıldılar. Buna gülmek mi gerekir ağlamak mı, onu da biz bilemiyoruz.
Hocaefendi'nin sadık müritlerinden Hilmi Yavuz üstadımız, durduk yerde İnönü'ye güzellemeler döşenmeye koyuldu.
Çünkü, 1954 doğumlu cumhurbaşkanı ve 1959 doğumlu başbakan Milli Şef dönemini yaşamamışlar, bilmiyorlarmış!
Altmış yaşına gelmiş bir cumhurbaş- kanına ve elli beş yaşına gelmiş bir başbakana "çoluk çocuk" muamelesi yapmak, eski kuşağın sevimli tafralarından biridir.
Seksene merdiven dayamış bazı ağabeylerim bana da "süt kuzusu" diyorlar, çok hoşuma gidiyor.
Hilmi Yavuz üstadımız, İnönü'nün büyük bir devlet adamı olmasına örnek niyetine, artık ağızlara sakızlık hali bile kalmamış iki özelliğini,
"İkinci Dünya Savaşı'na girmemiş" ve de "1950 seçimlerinden sonra darbeye izin vermemiş olmasını" gösteriyor.
1938 yılının kasım ayında İnönü'nün nasıl bir darbeyle iktidara döndüğünü bundan kırk sene mukaddem bana anlatmış olan da kendisidir oysa, efsanevi nargile sohbetlerinde.
İnönü, İkinci Dünya Savaşı'nın "sonucunu" bekliyordu.
Elini ateşe sokmamış olacak, kim kazanırsa o tarafa "koşulacaktı", Kemal Tahir'in sevdiği deyimle.
Nitekim müttefiklerin kazanacağı belli olunca, o güne kadar hoşgördüğü Türk ırkçılarını bir kalemde harcadı ve çok partili sisteme geri döndü. "Geçti" derler, yanlıştır, 1925'te rafa kaldırdığı sisteme 1945'te geri dönmüştür.
Dönmek zorunda kalmıştır.
Çünkü, bir yandan Stalin'in toprak ve üs talepleriyle de karşı karşıya kalmıştı ve "demokrasiler" safında yer almak, onu koruyabilecek tek kuvvete, Amerika'ya yaslanmak zorundaydı.
Aksi takdirde "kara listeye" alınacaktı ve savaştan sonra Franco İspanyası'na uygulanan "tecrit" ve "ambargo"yla Türkiye de karşı karşıya kalacaktı.
Büyük devlet adamı İnönü, hemen ertesi yıl sol partileri kapatarak "çok partili" sistemi bir çırpıda "az partili" sisteme de çevirdi!
İnönü 1950'de istese de bir darbeye izin veremezdi.
Çünkü kendi kendini inkâr etmiş, kendi çocuğunu boğmuş, beş yıl önce demokrasi benzeri bu kandırmaca düzenine, bu kadarcığına bile karşı çıkmış olan "kankası" Recep Peker'i de boşuna harcamış olurdu!
Seçim kazanmış bir DP'yi yokeden Türk bürokrasisi Batı'da hemen kara listeye alınır, Stalin'e karşı kendisine sağlanmış olan her türlü destek çekilirdi. Amerika'nın politika değiştirerek Franco İspanyası'yla ilişkilerini ısıtması ancak 1953 yılındadır...
Hilmi Yavuz haklıdır, bizler karartma gecelerini, ekmek karnesini, kuru üzümle kıtlama içilen çayları yaşamadık. Lakin, büyük devlet adamı İnönü'nün, 1954 ve 1957 seçimlerini de kazanamayınca huysuzlanıp açık açık darbe kışkırtmaya koyulduğu yılları çok iyi hatırlarız. Gazeteci değil çocuktuk ama hatırlarız.
Hele hele, İnönü'nün Demirel'le anlaşıp sol partileri "bir daha asla meclise giremeyecek" duruma düşürdüğü o 1968 yılı seçim sistemi değişikliğini, artık çocuk da değildik, daha iyi hatırlarız!
Yoksa "nevzuhur bir İnönü mahbupluğuyla" yeni müttefikiniz Kılıçdaroğlu'na göz mü kırpıyorsunuz? Kendinize daha sağlam dayanaklar arayınız, ikisi de sizi kurtaramaz. (Netanyahu'ya sarılın, belki o kurtarır!)