Şu anda yürürlükte olanın da, eskiden yapılmış olanların da, yeni yapılacak olanın da adı "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"... Yani devletin adı Türkiye Cumhuriyeti.
Bunu "Türkiyeliler Cumhuriyeti" yapamazsınız. Komik olur.
Bayrağın da adı Türk bayrağı, ordunun da adı Türk ordusu. Dolayısıyla, Kürtler'in bunu kabul etmeleri gerekiyor. Bir de "azınlık" olduklarını kabul etmeleri gerekiyor tabii.
Razı olmazlarsa tek sonuç ayrılıktır. Ya kesin ayrılık, ya da gevşek ayrılık, devletin adının "Türk-Kürt Federasyonu" olarak değişmesi.
Yani, şu anda mevcut devletin tarihe karışması, yepyeni, bambaşka bir devletin kurulması. Böyle bir değişim kanunla, referandumla falan olmaz. "Bize çok acı verecek büyük bir altüst oluş" gereklidir. Çünkü bu değişimi ya da dönüşümü sırf kendi iradesiyle kabul ettirecek bir güç yoktur. Bu irade, "mutlak padişah iradesini" bile aşar.
Biz bu altüst oluşu 1918 yılında yaşadık. Ne oldu? Bir devlet tarihe karıştı, yeni bir devlet kuruldu.
Savaşa girersin yenilirsin, ordun dağılır, merkezi hükümetin borusu çevrede ötmez olur, o zaman gerçekleşir böyle bir değişim... Garantisi de yoktur. Ankara hükümeti kurtuluş savaşında yenilebilirdi de...
Bizimkiler "eski usul milliyetçilikten" vazgeçiyorlar, Kürtler de kendi milliyetçiliklerinden vazgeçecekler mi? Meseleyi yalnızca kültürel haklar ve belediye özerkliği düzeyinde tutacaklar mı? "Federasyon" fikrinde ısrarlı olacaklar mı, olmayacaklar mı?
"Türkiye" ana tanımı onlara batmakta devam edecek mi, yoksa rahatsızlıkları sürecek mi?
Yani, azınlık olmayı sineye çekiyorlar mı, yoksa 15 milyon Kürt, 55 milyon Türk ile her alanda tam eşitlik mi istiyor?
Amaç buysa, "sürecin" başarıya ulaşması zordur.
İsterseniz soruyu şöyle sorayım: "Ayrılıkçı Kürtler, özerklikçi Kürtler, kültürel haklarla yetinecek Kürtler, kısacası her siyasi renkten Kürt, kendi aralarında bir asgari müşterekte, bir uzlaşma çizgisinde buluşabilecekler midir?"
Bizimle pazarlıktan önce, kendi aralarında konsensüs olabilecek mi?
Yoksa yeni anayasanın getireceği düzenlemeyi "şimdilik" kaydıyla ve "kerhen" mi destekleyecekler? Yani bir "Kürt yetmez ama eveti" mi göreceğiz?
O zaman sorun çözülmez, otuz yıl sonrasına ertelenir. O sorunla da gelecek kuşaklar boğuşmaya devam ederler.
Hep söylüyorum: Suçlu olan Türk bürokrasisidir.
Bürokrasinin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti en başından hatalıdır.
Hem "ulus-devlet" kurdum diyorsun, hem de kurduğun devlette iki ayrı ve farklı halk yaşıyor. İkincisini eritirim diyorsun, eritemiyorsun. Sürekli ayaklanıyorlar, hepsini bastırıyorsun, sonuncu ve en şiddetli ayaklanmayı bastıramıyorsun. Kendi başına kendin bir dert sarıyorsun, faturasını miras olarak bırakıyorsun.
Kendince, bir şekilde çözmek isteyen adama da "artistlik yapma lan" diye hakaret ediyorsun.
Hadi, sen çöz, kurtar bu şekliyle bu devleti de görelim.
"Bunlar gitsin, ben faşizmle çözerim" diyeceksin, doksan yıldır çözebildin mi de konuşuyorsun?