Yıllarca çifte tabancayla dolaştım, bir Smith Wesson, bir de Browning, ikisi de dokuzluk. Üzerime saldırana bir çırpıda yirmiden fazla mermi yağdırabilecektim yani.
Ama bu "kağıt üzerinde" böyleydi.
Çünkü namluda mermi bulunmayacak... Emniyeti de kapalı duracak... Çekip açacaksın ve süreceksin... Sonra da önce havaya, sonra yere, en sonra da adama ateş edeceksin.
Adama ya da kadına. Savcı Murat Uzun'u vuran PKK militanı kadınmış.
Tut ki vurdun, seni sorgulayan savcı namluna mermi sürülü olduğuna kanaat getirirse canına okur.
Gerekli "nefsi müdafaa prosedürünü" doğru uygulamadığın anlaşılırsa da başın çok ağrır. Önce havaya, sonra yere, sonra adama... O arada katil de senin keyfini bekleyecek herhalde, "eşit şartlarda vuruşalım da hak geçmesin" diyecek!
Şehit savcımız tabanca istemiş, devlet göndermemiş... Bu ülkede ilk kez "tabancasız bir savcı" duyduk. Memur maaşı yetmediği için kendisi "özel kaynaklardan" da tedarik edememiş, belli ki.
Olsaydı ne değişecekti? Kızı vursaydı, savcı olduğu için başı herhalde bizlerden çok daha az ağrırdı... Ama "davranıp" da kızı vurabilecek miydi? Kolay görünür.
Oysa baskın basanındır. Belinizdeki tabanca sizi "ite kopuğa", tinerciye, sarhoşa, serseriye karşı korur ama bilinçli ve kararlı bir suikastçıya karşı? Hiç sanmam.