Osmanlı'yı övenler genellikle 1839 hatta 1908 sonrasına bakıp imparatorlukta "bütün halkların eşit olduğunu" sanırlar ve bundan kıvanç payı çıkarırlar. Bu aynı zamanda "bize karşı ayaklanmakla nankörlük ettiler" görüşünün de temelini oluşturur.
Bu yanlıştır.
Tanzimat öncesi Osmanlı'da gayrımüslimler, Türk ve Müslümanlar'la "eşit" değillerdi. "Kitap sahibi oldukları" için "tolere" ediliyorlardı, hoşgörülüyorlardı, varlıklarına göz yumuluyordu, o kadar.
Müslüman Türk'ten alınmayan özel ve ağır vergiler verirlerdi.
Ata binmeleri, yani yaya giden bir Müslüman'dan "daha yükseğe çıkmaları" yasaktı.
Kafalarına göre giyinmeleri de yasaktı, belli giyim kalıplarına uymak zorundaydılar. Örneğin Yahudiler "sarı" giymekle yükümlüydüler.
Askerlik yapamazlar, tarımla da uğraşamazlardı. Yasaktı.
Osmanlı deyince sanki imparatorluk altı yüz yıllık tarihi boyunca hiçbir değişime uğramamış, dönemlerden geçmemiş gibi algılanıyor da, ondan bu yanılgı...
Peki bu kez cumhuriyette "herkesin eşit olduğu" iddiası?
Kuyruklu yalandır. Koskocaman bir palavradır.
Atatürk "ne mutlu Türk'üm diyene" demiş, dolayısıyla herkes eşitmiş...
"Ne mutlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım diyene" deseydi, o zaman tamam!
O cumhuriyette, o cumhuriyetin adalet bakanı, "azınlıkların yalnızca uşak olma, bize hizmet etme hakkı vardır" diyebiliyordu.
O cumhuriyette azınlıklar devlet memuru olamıyorlardı. Yasaktı.
Askere er ya da yedeksubay olarak alındıklarında da kendilerine silah verilmiyordu, "kullanmayı öğrenirler de günün birinde bize karşı kullanırlar" diye.
Kürtçe konuşmak yasaktı. Ağzını açanın canına okurlardı. Bırakın eğitimi bilmemneyi... Rumca konuşana, Ermenice konuşana ters ters bakılıyor, çoğu zaman "Türkçe konuş" diye müdahale ediliyordu tramvayda, dolmuşta...
Benim çocukluğumda böyleydi. Ya da çocukluğumu İstanbul'da değil uzayda yaşamışım da haberim yok.