Sermayeyi kediye yükleyip vatan topraklarına avdet etmiş bulunuyoruz efendim. Temmuz ve ağustos ayları, peynirli makarna yiyerek bankaya borç ödemekle geçecek. Azgın okyanus dalgalarıyla boğuşan kahraman Türk gazetecileri de dönmüşler. Bendeniz kahraman olmadığım için daha "mülayim" Ege kıyılarında tepiştim.
Geldik baktık, savaş tamtamları çalıyor. Kadın doğum uzmanları şimdi de kurmay subay kesilmişler.
Bu tamtamları çalan "büyücü doktorlar" içinde Türk faşistleri de var, düpedüz Amerikan ajanları da...
Ajanların dertleri bellidir, Türk yardımıyla ve yordamıyla Suriye'nin işini bitirtmek.
Fakat insan bu kadar da kendini "afişe" etmez ki kardeşim!
Faşistlerin savaş çığlıklarının altında da hükümeti düşürme arzusu yatıyor tabii.
Bütün o "Halep'ten girer Şam'dan çıkarız" böbürlenmelerinin, bütün o "elde savaşmaya general kalmadı, şunları salıverin de güzel güzel çarpışsınlar" ağlaşmalarının altında yatan, "başbakanın ayağı sürçse de bir hata yapsa" beklentisidir.
En azından bir sıkıyönetim!
Çünkü savaş demek, sıkıyönetim demek.
Sıkıyönetim de, "iplerin" bir ölçüde, büyük ölçüde, askerin eline geçmesi. Sonrası Allah kerim...
Hükümet bir savaşa girer de yenilirse ayakta kalamaz. (Ağababaları Enver ile Talat'ın kalamadıkları gibi.)
Ama o ortamda, en azından, askere "iade-i itibar" sağlanır. Tıpkı, 12 Mart kepazeliği sonrasında yerlere düşmüş olan ordu itibarının, 1974 yılında Ecevit marifetiyle ve Kıbrıs serüveniyle yeniden diriltilmesi gibi...
Eh bu da, bazı tutuklu paşaların "buradan çıkınca hesap soracağız, Atatürk ile İnönü acımamışlardı, biz de acımayacağız" iddialarına çanak olur.
Sıkıyönetim "gazını" daha önce de denemişlerdi, tutmamıştı.
PKK saldırıları bir dönem gene artmıştı, bölgede gene "olağanüstü hal" ilanı istemişlerdi.
Hükümet bunu yemedi.
Bu sefer boyutlar daha büyük, sıkıyönetim Silivri ilçesini de kapsar.
Faşistler de "bir kedim bile yok" diye ağlamaktan kurtulurlar.
"Sert tepki" beklentisinin, "gerekirse ekonomik kriz çıksın, yeter ki bu hükümet gitsin" rezilliğinden, konu bambaşka gibi görünse de aslında çok fazla bir farkı yok.
Devlet yenilsin, yeter ki bu hükümet gitsin...
Kısa keseceğim, yol yorgunuyum, ayrıntıları başkalarından bol bol okursunuz. Bir tek şey söyleyip susacağım:
Savaş olursa enflasyon zıplar, büyüme yavaşlar, tamam.
Fakat yenilirsek "bağımsız Kürdistan" kurulur, buna razı mısınız?
Başbakan gerçekten Halep'ten girer Şam'dan çıkarsa da, seçimde de yüzde 80 çeker, haberiniz olsun! Pis hesaplarınızı buna göre yapınız.